10 Aralık 2010 Cuma

Babam,Adana ve Küçüksaat

Yedek lens,kalem,boyaydı derken almam gerekenler vardı.Babamla bayram arefesinde sabahın 10unda yola çıktık.Ben geldim diye bizde kalan kuzenimi de bırakacaktık.Hava inanılmaz sıcak.Kuzenim askılı elbisesi içinde düşüp bayılacak kıvamda,benimde ayağımda sandaletler.''Saat kaç tatlım?'' dedi.O sırada babam banka işlerini hallediyordu.''10:20'' dedim.''Neeyy??Derdimizin başı ne lan?!Oha ben bu saatlerde uyuyorum.Bırakın evime gideyim düşüp yatayım!'' diye atarlandı.Bizim evde tatil matil sökmez.9da kalkılır en geç.Ve sabaha karşı uyuyup 9da kaldırılmıştım.Tatil lan uyuyum öğlene kadar deme gibi bi şansım yok.Ertesi gün bayram üstelik yine erken kalkacaz.4.gününe kadar erken kalkacaz.Sonra İstanbul'a gideceğim,sabah uçağı için yine erken kalkacaz.Sonra okul başlayacak...Amına koyim!!!

Kuzenimi bıraktık bankaya gittik.''Berit Hanım'' dediler.''Hanım'' demesinler...Demesinler ya annemin kıçına sokulup ''öyle demesinler ya nütfen...nütfen...'' diyesim geliyor.Sonra heycanla Küçüksaat'e gitmeyi bekledim.

Küçüksaat...Benden başka bi Allah'ın kulunun sevmediği yer.Dersanelerim hep ordaydı okuldan çok gördüm,gezdim orda.Seviyorum lan deli gibi seviyorum!Entel gibi kızın 'kıro' diye adlandıracağımız (beyaz gömlek(pantolona sokulmuş) + kemer + siyah pantolon + ucu sivri ayakkabılar) bir şahısa aşık olması gibi bir şey bu.Küçüksaat insan olsa parantez içindeki arkadaş gibi giyinecekti biliyorum.Hani aslında İtalyan tarzı ama Türk giyince seksi olmuyor niye anlamıyorum.İstanbul'luların kafasında canlandırması için söylüyorum : Küçüksaat, İstiklal Caddesinin tarfiğe kapalı olmayan hali.Sadece pasajları,binalı öyle estetik değil.Ama kalabalık...Hele ki bayram öncesi...Her türlü hayvan yolda satılır; ördek yavrusu olsun,civciv olsun,tavşan olsun.Kendimi ufaktan Afrika ülkesinde belgesel çekiyormuşum gibi hissetmedim değil,kafeste sincap satılıyordu lan!Bol bol işportacı vardır,benimde işportaya zaafım var.Ne satılsa alasım geliyor ışıklı çakmaklar,yaprak sarması saracağı,dolma oyacağı,hıyar doğrayacağı,çakı...İstanbul'daki gibi yollarda serili Abercrombie'ler de görüyoruz(Adana'da abercrombie satan mağaza yokken çakması satılıyordu.).Küçüksaat'in İstiklal'den farklarından biri de kızlar asla güzel giyinmez,hep bir rüküşlük,hep bir abartı ve çirkinlik.Düşünün o pasaklı halimle 'ben' beğenildim.Miyop gözlerim beni süzenleri seçemese de evet 'beğenildim'.Akşama yıkancam diye o yağlı saçlarıma bakmadan havaya girdim.Bir yanda da her 3 kişiden ikisinin yankesici olduğunu bildiğimden gözüm hep babamın sol cebindeydi.Bir elimde hazırda bekliyordu;babamın cebine el atanın dalaanı sökmek için.Hava inanılmaz sıcaktı.Kaldırımı aşan satıcılar öyle güzel reklam yapıyorlardı ki tüm paramı varımı yoğumu işportaya yatırıp ordan ayrılabilirdim.Babam önde ben arkada devam ettik.Bir yandan da beni görüş alanında tutuyordu babam.50 yıllık Adanalı sayılırdı buraları ezbere bilirdi ama ben de bilirdim...Üstüne bi de çaktırmamaya çalışıyordum.''Vay itin kızı ne ara öğrendin??'' olmasın diye.Türkmenoğlu Kırtasiye'ye giderken sanki bilmiyormuşum gibi davranmak zordu,otomatiğe bağlamıştım ama zaptettim kendimi,babamı takip ediyor gibi yaptım.Aradan geçerken gümüşçümüz vardı Ezgi'yle gördüm özlemle baktım ama babam yanımda giremedim hazineye.

İnsan selini yara yara işlerimizi hallettik.Çakmak Plaza'dan geçerken Vodafone hat alana çanta veriyorlardı.Babamın gözü çantaya takıldı.Sonra yoluna devam etti.O çanta için hat alabilirdi.(Eşantiyon için her şeyi alabilecek adam)Hı ben de alırdım (gen).Ama çantayı beğenmemiştim.

Yağ Camii'nin oraya çıktık tekrar saç boyası almak için.Camiinin köşede tablada lokum satılıyordu.Elinde megafon : ''Allah'ım yok böyle bir şey,yok böyle bir tat!Bayram için geldi.Gel abla gel!En güzel lokum burda!'' diyordu.O an Hacı Bekir gözümden düştü.Dünyanın en güzel lokumları olmalıydı onlar.Babam ''kaç numara alacaksın şşşş kızım gel buraya'' diyerek lokumlardan ayırdı beni.Boyamı da aldım.Yolda babam ''hambeles alalım mı yer misin'' dedi.(Siz 'yaban mersini' diyorsunuz ya biz ona hambeles diyoruz.Alınca cupcake falan yapmıyoruz.)''He alak yemediydim ben hiç.'' dedim,şaşırdı : ''delikanlı ver bakim yarım kilo''.Evde arada olurdu babam alırdı da ne bilim yememiştim hiç.Bi tane aldım elimle tozunu silip yedim.Parfüm yemiş gibi hissettim kendimi.Kokusundan değil de tadı.(Parfüm tadını nerden biliyorum,bilmiyorum.Aklımı deneyip içmişim demek ki bigün)

Eve dönerken azapların en büyüğünü çektim.Babam 'acıkmıştı'.Çok sinirliydi.Trafikteydi; daha da sinirliydi.Bi arabanın yanından geçerken kafasını uzatıp baktı ''karıdır bu kesin!'' dedi.Değildi.Şaşırdı.Bize 'metro' diye yutturulan,aslında hızlı raylı sistem olan,zaten sıkışık olan trafiğin .mına iyice koyan,ben doğduğum yıllarda projeye başlanıpta hala bitirilemeyen,yapıldıktan sonra kullanılmayan 'metro'muza yine sövdü babam.Ana avrat düz gitti.Boğaz trafiği gibi o yaman trafikte sıcağın altında babam sövdükçe ben destekledim.Zaten ne zaman yola çıksak ne zaman metroyla karşılaşsak aynı tutkuyla söveriz.

Eve gelince de eskiden benim odamın bulunduğu yere girdim.Üstümü değiştirdim.Eşofman altı bulduyduk ama üstüne giyecek bir şey bulamadım.Dışarı çıkarken babamın çoraplarını giyiyordum,bu seferde atletini giydim oturdum.Pembe pembe bakan aslında kırmızı olması gereken Medeni vizeye kadar öğrenilecek 209 sayfayla gülümsüyor.İş atıyor bana.İstemeye istemeye artık çalışmam gerek yargısı büyüyor kafamda.Edebiyattan da ödev var.İktisat da çalışılacak.Yazıyı bitiriyorum.Şimdi ebeni zikmeye geliyorum Medeni,pişman olacaksın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder