25 Aralık 2011 Pazar

Başlığı Hikâyenin Son Cümlesi Olan Yazı

İlk defa yazacak çok şeyim olmasına rağmen yazma isteğim yok.Hem de hiç yok.Bazı şeyler tamamen değişiyor.

Ama hâlâ dünyanın en rahatlatan faaliyeti; yazmak.

Son 4 aydır hiçbir şey yazmamışım.Yazacak anlatacak hiçbir şey bulamamıştım.Daha sonra Nazlı: ''Bunu yazsana işte bloga!'' dediği bi-iki olay oldu, ''a değil mi ya bunu da yazayım!'', ''a şu da vardı'' derken aklımda 3-5 konu oluştu aslında.Ama türlü bahaneler bularak açıp da bloga yazmadım.

Eskiden gazete boşluklarına,fişlere varana kadar boş bulduğum her yere yazardım.Amına koyim hiçbi şey yazmak istemiyorum!

Hayatta en kötü davrandığım ama yakamdan bi türlü düşmek istemeyen dostum; yazı yazmak.Ben ki sosyal fobimle kemküm takılarak adam gibi konuşamazken hep kağıda kaleme sarıldım.Beni hep rahatlattığı doğru; kimi zaman sayesinde yüksek notlar aldım,dikkat çektim,övgü aldım.Kimi zaman yazdıklarım başıma iş açtı.Gerçekler babam tarafından yanlış anlaşıldı,en özel hayallerim -hedeflerim- annem ve abim tarafından dalgaya alındı.Arada küsüp yazdığım her şeyi yırttım.Bi ara evdekiler okumasın diye tüm yazdıklarımı yok ettim.Her şeye rağmen o bana küsmedi,beni bırakmadı, neyse ki...

Yazı yazmayı öğrendiğimden beri elimden kalem eksik olmadı.Kalem ve kağıt bir parçam olunca bilgisayara,times new romana,klavyeye pek alışamadım.Biraz da bu yüzden burada pek yazamıyorum.

Her neyse bi yerden başlayayım,bi şekilde bu yazı oluşacak gibi görünüyor.

Çok mutsuzum.Ya da değilim, bilmiyorum.Bu çok tuhaf bi his, sanki şey gibi mutsuzluğun son noktasındaymışım ve bu nokta artık acı çektirmekten ziyade hiçbir şey hissettirmiyormuş gibi.Üzgün görünmüyorum.Ağlamıyorum.İnsanlara dert yanmıyorum.Gülüyorum.Uyuyorum.Sürekli uyuyorum,çok uyuyorum.Dışarı çıkmıyorum.Gerçekten mutsuz değilim.Hiçbir şeye üzülemiyorum.Az önce Nazlı'nın yılbaşı hediyesi (2010) terliğin ucunu yaktım ufo'da.''Bi parça dikerim oraya olur biter ya.''dedim.Eskiden olsa kahrolur oturur ağlardım herhalde.Dünyanın en imkansız aşk şekillerinden biriyle aşık oldum, (eve çıktım) ev arkadaşlığı benim hayalimdeki gibi değil (zilyon tane sorunumuz var küçük ama etkili.evime istediğim zaman istediğim arkadaşımı çağıramamam gibi), İstanbul'daki en yakın arkadaşımı kaybettim,3.sınıfa geçememe gibi bi ihtimalim var,okuduğum bölümden ve ilerde yapmak zorunda kalacağım meslekten tiksiniyorum,hayal dünyamda yaşıyorum,sürekli kaybediyorum,kazandığım zamansa farketmiyorum.

Şimdi burada ''İstanbul'daki en yakın arkadaşım''a dönmek istiyorum,en çok sevdiğim insana.Nazlı tabii ki.Başta bi inanamadım,nasıl aramız açılır bi dakka ya imkansız bu diye afalladım.Sonra alışkanlık evresi geldi.Daha önce de yakın dostlarımı kaybetmiştim.Yalama yaptı sanırım.Ezgi bi kaç kere küsmüştü bana,geri döndü geri gitti.Sonuncusunda 1 yıl hiç görüşmemiştik.Sonra bir gün aniden aradı, konuştuk, ağlaştık ve ben niye küstüğünü, beni nasıl kırdığını unuttum.Eğer bir gün Nazlı'yla arkadaşlığımız devam ederse yine unutacağım; neden darılmıştım, beni kırarken neler söylemişti.Ama bu sefer bi şeyler eskisi gibi olmayacak, çünkü benim en anlayışlı dostum, beni en iyi tanıyan dostum gönlümü almaktan çok uzak.Benim beni en çok düşünen dostum, bana en bencilce davranan dostum oluverdi.Yıllar yıllar önce ona hep ''insanları bu kadar düşünme.onları kırmayacağım diye kendini bu kadar üzme.öncelik sensin.önce kendini düşün,kendini kırma.hatta baktın karşındakini kırmamak için sen kırılıyorsun,o zaman karşındakini kır!sana bi şey diyim mi?sana bi şey olmasın,sikerim geriye kalanları!'' diyordum.O da üzgün üzgün bakıp ''Berit...'ben' yapamam işte...'' diyordu.Bir anda benim öğütlerimi tutuverdi.Ve ilk kırılan ben oldum.(Burada Dr.Frankeinstein sendromu yaşayıp 'bunu ben yarattım' diye dizlerim üzerine çöküp kraş kraş yıldırım efektleriyle ağlayabilirim.Ama inanın hiç keyfim yok.) Zaten daha sonra bu söylemlerim yüzünden bencillikle suçlandım.Kendi ağzımla söylediğim laflar kanıtıydı, ben karşımdakini düşünmeye başladığım zaman benimle konuşmak istediğini söyledi.Şaşırdım.Daha önce bana kimse bencil olduğumu söylememişti.Ben sadece olması gerektiği kadar kendimi düşünen biriydim?Bunun sebebi de eğer siz her şeyinizi insanlara verirseniz onlar daha fazlasını isteyerek size ait olan her şeyi alır.Ve geride mutsuz biri olarak kalırsınız.Hı benim hiç mi kimseye her şeyimi verdiğim olmadı?Verdim.Ama herkese değil.Benim anlatmak istediğim buydu.Ama karşımda kırıldıkça kıran bir Nazlı doğdu.Farkımız şuydu; ben kırıldıkça kıramayanım.Kızdığında feleğini tanımayıp alakası olan olmayan herkesi ciddi şekilde kıran bir insanım.Kırıldığım zaman sanki ilk defa bu hissi yaşamış gibi şaşırıyorum.

Şaşkınım.Bir yandan da alışmış.

Alışmış olmanın verdiği rahatsızlık ve huzurla aptal oldum.Mal gibiyim.''Nasılsın?'' sorusuna ne cevap verebilirim bilmiyorum.Kötü değilim.İyi de değilim.Mutlu değilim.Ama üzgün de değilim.Yalnız değilim.Ama yalnız hissediyorum.Kırgınım.İlk defa kızgın değilim.''Kırgın değilim, kızgınım'' demiyorum ilk defa.Artık öfkeli değilim.Artık kendimi sevdiğimden emin değilim.İlk defa hiçbir hedefim yok ilerisine dair.Boğazımda bir yumruk var,gözlerim yanıyor ama ağlayamıyorum.Daha önce hiç bu kadar zor bi durumda olmamıştım.Ve bu kadar güçlü.İlk defa birini arayayım,biriyle konuşayım,biri beni bu durumdan kurtarsın,biri beni düştüğüm yerden kaldırsın,biri beni teselli etsin diye düşünmüyorum.Kimseye ihtiyacım olmadığını hissediyorum.

Benim geldiğim yerde insanlar olaylar karşısında susan,tepki vermeyen insandan korkarlar.Çünkü tepki veren,ağlayan ya da hırçınlaşan bağırıp çağıran ya da uysallaşan insan içindekileri atan ve sonunda rahatlayacak olan insandır.Ama susup tepki vermeyen ne hissettiğini göstermeyen insan nasıl huzur bulacak nasıl atlatacaktır?''Ağla açılırsın'' ya da ''bırak hırsını alsın'' vardır, ''ne zaman patlak verecek kimbilir...vah vah...'' vardır.Şimdi bu yeni halime alışmalı mıyım?Yoksa her an patlak vereceği anı mı beklemeliyim?Babam ve Oğlum'da babası öldüğünde tepki vermeyen susup kalan çocuk gibi hiç beklenmeyen bir anda kaçıp bir ağacın altında hönküre hönküre ağlayacak mıyım?Yoksa hissiz bir insan olarak devam mı edeceğim.

Kötüler gelirken hep arka arkaya gelir derler.Şuan sınırdayım.Artık gelen iyi olmak zorunda.

Karamsar değilim, umut dolu hiç değilim.Kötü bir geleceğe alışkın,kabullenmiş gözlerle bakıyorum, iyisine inanmaz gibi dalga geçiyorum.

''İmkansız aşklar asla ölmez.Sonsuza dek yaşarlar.''(Mine Vaganti,2010,Ferzan Özpetek).İşte ben de bundan korkuyordum.
Yaşadığım kötü anları unutana kadar acı çekerim,sonra bir gün onlara dair hiçbir şey hatırlamam.Benim savunma mekanizmam böyle işliyor.Çok ağır olup travmaya sebebiyet verecek şeyleri bile unutuyorum.Kendimi unuttuğuma ikna ediyorum.Ayrıntıları hatırlamayınca bi süre sonra olay flulaşıyor daha sonra acı verecek bu anının içi boşaltılmış oluyor.Öyle bir şey olduğunu biliyorsunuz ama nasıl olduğunu asla bilmiyorsunuz.Ergenliğim kendimi durduk yere üzerek mutsuz bırakmaya çalışarak geçti.Vakit geçtikçe fark etmeden öyle çok şey türetmişim ki kendimi olduğumdan daha mutlu, daha sağlıklı kılabilmek için bunları fark edince hala kendimi tanıyamadığımı gördüm.


Şimdi,depresif yazım yüzümden;
elimi kırmaya gidiyorum.

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Belikli Ergen ve Maceraları: hiç yaşanmamıştı bu...

Hayatım boyunca hemcinslerim tarafından kolay tırsıtılan biri olmuşumdur.Neden gerçekten bilmiyorum ama kadınlar bana erkeklerden daha korkutucu geliyor.Bi erkekten korktuğumu hiç hatırlamıyorum.Dedem bana karşı hep iyi davranmıştı, babamsa yumuşak karekterli bi adamdır aç olmadığı sürece sinirlendiğini görmedim.İlkokuldayken sebebini bilmediğim bi şekilde erkek öğrencileri döverdim,sanırım her zaman onlardan daha cüsseli olmamdan kaynaklıydı bilemiyorum.Ortaokuldayken dersanede bi çocukla atışmıştım, tartışmamız benim kafa atmamla son bulmuştu.Erkek olsam bu kadar cesur olmazdım.Fakat kız olunca küçüklüğümden beri hep şöyle düşünürken buldum kendimi: ''ben kız olduğum için bana bi şey yapmicak.''.Nihayetinde küfür ettiğim ya da dövdüğüm tipler dönüp bana kafa göz girişmediler; kız olduğuma dua ettim.Şu yaşımda hala sıkışırsam kafa atacağımı biliyorum.

Yıllar önce 6.sınıftayken (evet.yıllar önceydi) bi gün boş dersimizden istifade ilkokul öğretmenimizin yanına gittik.Ortaokulla ilkokulu aynı okulda okumuştum.Neyse ben ve arkadaşlarım bizim dönemimizde emekli olmayı düşünen bizden sonra öğretmenliğe devam eden öğretmenimizin sınıfına girdik.Bizi gördüğüne çok sevinmişti.Sınıftaki mini mini 1ler de oldukça keyiflilerdi.Bir anda 'abi' 'abla' olmamızın gururunu yaşıyorduk.Ayakta kalmaktan nefret eden bi an önce oturma telaşındaki ben ön sırada boş bi sırayı gözüme kestirip oturdum.Ergen vücudum her hafta 5 cm atıyordu.Vücudum oldukça şekilsizdi,Bi bel kavisim yoktu lan.Kaşlarım neyseki pek sorun teşkil etmiyordu.Ama bıyıklarım vardı.Annem sağolsun kıldan tüyden hiç hazzetmeyen bi kadın olduğu için hemen bıyıklarıma girişmişti.Sürekli gelişen ben ise ilkokul5ten beri ağda yaptığım için oldukça mutluydum zira zaten çirkindim üstüne bi de kıllı olmamalıydım.

Velhasıl oturduğum sıra Yedi Cücelerin sırası gibiydi ve ben kesinlikle Pamuk Prenses değildim hikayede var olmayan ama benim şuan ekleyeceğim Devdim.Buna rağmen görüntümün çok da farkında değildim.Hala saçımı iki kulak yapıyordum.O gün de saçımı iki tane örüp ucuna boncuklu tokalar takmıştım.Oldukça rahatsız edici bi konumda oturmaktaydım.O sırada kapı açıldı.Minik ufacık esmer (öyle böyle değil çok esmer) pembe tokalı pembe çantalı bilimum pembe aksesuarlı bi 1.sınıf öğrencisi kapıda belirdi.Geç kalmıştı.Öğretmenim bana ''Beritcim ordan kalkar mısın?'' dedi meğersem içeri giren cücenin sırasıymış.Ben de gülümseyerek kalktım ama çok pis bozuldum.Bu epesmer pembeli küçük hanım daha önce kimsenin yüzünde görmediğim vakur bi ifadeyle sırasına geçti.Çekik gözleri ve kalkık kaşlarıyla sınıfta herkesi ezecek kapasitedeki duruşuyla hemen antipatimi kazanmıştı.

Kötü bakışlarımı başka bi yöne çevirip içimdeki nefreti bastırmaya çalıştım.Çocukları kendim çocukken bile sevmezdim hele ki çirkinlerini of Allah'ım hiçbi zaman sevemedim...O sırada öğretmenimiz bi işi olduğu için sınıftan çıkacağını ve sınıfı bize emanet ettiğini söyleyip çıktı.Hocaların o ''bi işi olma'' mevzusunun aslında diğer sınıftaki öğretmenle çene çalmak olduğunu öğrenmem çok yıllarımı almadı.Ben de diğer arkadaşlarımla birlikte çocuklara ''susar mısınız?'' falan diyordum kibar kibar.Susuyorlar ama gülmelerini engelleyemiyorlardı.O dönemdeki çocuklar niyeyse ota boka gülüyor.Pembeli esmer çirkin küçük kız da habire konuşuyor tüm uyarılara rağmen susmuyordu.Bakışlarımı ona yöneltince o dönem bir çok ergen erkek arkadaşımın sahip olmak istediğinden daha fazla bıyıklarının olduğunu farkettim.Üstelik bu çirkin görüntüsünün ardında inanılmaz bi bilmişliğe sahipti.Çocukken bile bilmiş çocuklardan nefret ederdim.

Bir kaç kere uyardım.Ama bana mısın demiyordu.Bıyıklı susmayı reddettikçe sınıfın geri kalanı kuduruyordu.Yaklaştım.Kıza doğru eğildim: ''Bak yavrum,niye susmuyorsun sen de diğer arkadaşların gibi?hıı??'' dedim,tehditkar bi edayla.Bıyıklı, küçük tüylü eliyle beliklerimden birini yakaladı, çekmeye başladı.Beliğim tüylü elindeyken: ''Bana bak öğretmen benim akrabam.Bana hiçbir şey diyemezsin!'' dedi.Beliğimi elinden kurtardıktan sonra: ''ama çok ayıp...'' falan dedim ezik ezik.Nerden bilecek lan diyerekten ''benim de annem ilkokul öğretmenimdi ama ben senin gibi şımarık değildim'' yalanını söyledim.Kaşlarını kaldırdı gözlerini süzdü ağzını büzerek omuz silkti.Etrafıma bakındım göz ucuyla,kimse olayı farketmemişti.Ufacık esmer bıyıklı 1.sınıf öğrencisi, iri yarı ergen ortaokul öğrencisinin saçını çekmişti.Ve ortaokul öğrencisi sırf öğretmeninin akrabası diye bi şey diyememişti.Bu mu daha kötüydü yoksa daha ilkokullu bir çocuğun devletin herhangi pozisyonunda bulunan akrabasından kaynaklanan imtiyazının farkında olması mı?Sosyal mesajla pısırıklığımı kapatmak istiyorum.evet.

Öğretmenimiz gelene kadar esmer bıyıklı ilkokul öğrencisinden oldukça uzak bi konum ayarladım kendime.Ve hala ''neyseki kimse görmedi evet kimse görmedi oh kimse görmedi...'' diye düşünüyordum.Öğretmenimiz gelince de hemen sıvıştım sınıftan.Kendi sınıfımın bulunduğu bloga doğru giderken olanları hiç yaşanmamış varsaydım.Ufacık esmer bıyıklı 1.sınıf öğrencisinin iri yarı ergen ortaokul öğrencisinin saçını çekmemişti.Hiç yaşanmamıştı bu...

17 Haziran 2011 Cuma

Norlevo: dün seks olmuş

Adana'da doğup büyüyünce birbirinden çok farklı kültürleri öğrenemiyorsunuz.Etraftaki herkes Adana'lı.Hani subay çocukları olurdu başka şehirlerden gelenler o kadar.İlkokul arkadaşımın babası astsubaydı.Antalya'lılardı.Aramızdaki tek fark biz 'susam'a 'küncü' , 'yaban mersini'ne 'hambeles' diyorduk.Babam yazları da çalıştığı için biz hiç tatile gitmezdik.Nenemlerin yaylaya gidiyordum ben,öyle deniz-kum-güneş alışık değilim.Velhasıl Adana dışına pek çıkmadım.Bi Mersin'e giderdik(bu Kadıköy'den Kartal'a gitmek gibi bi şey).19 yıllık hayatımda Adana'dan çıkışım üniversiteyle oldu.İstanbul kozmopolit bi şehir İstanbullu biriyle tanışmanız düşük bi olasılık.Yurtta hele ülke toprağının dört bir yanından gelen büssürü insanla tanışırsınız.Büssürü farklılık,büssürü kültür.

Adana'da çok ünlü olan şeylerin ülkenin dört bi yanında biliniyor sanıyordum.Misal bicibici.Adana'da çok ünlü bi tatlıdır.Lisedeyken sadece Adana'ya özgü olduğunu öğrendim.'Sıkma' mesela vazgeçilmezdir bizim için.Ama kimse bilmiyor inanamadım.Sıkma Adana'ya özgü bi şey değil,yani öyle sanıyordum.'Çağla'yı bilmeyen arkadaşım var benim!Tabii bu sırada Trabzon pidesini,nokulu,boyozu falan öğrendim.

Kültür farklılıkları da inanılmaz.Bana çok basit gelen şeyler kızlardan kimisine ayıp geliyor.Ya da oha lan dediklerime ne var be bunda diyen oluyor.Yan odada bi arkadaşımız var,Samsunlu.Hatunun dünyadan haberi yok.Tamam çok baskıcı bi ailesi var ama insan merak eder öğrenir bişeyleri.Merak etmesen bile mutlaka bi muhabbete denk gelirsin.Ne bilim yani ben merağımdan öğrenmedim bazı şeyleri.Zaten ortaokulda rehberlikçinin bizi toplayıp anlattıklarından sonra travma geçirdim ben.Hayır bu Samsunlu buna da denk gelmemiş galiba.Ulan bi şey diyoruz geyik yapacaz o ne demek bu ne demek diye diye muhabbetin içine sıçıyor.En sonunda bi gün Gebzeli arkadaş dediki ''ya git Allah aşkına oku öğren bi yerlerden 20 yaşında kızsın ya!'' dedi.Bu da ciddi ciddi kitap alıp öğreniyim falan diyor.''Yavrum sen o kitabı raftan alıp incelemeye utanırsın,bi de satın mı alıcan??Git yaz googlea çıkanı oku.'' dedim.Ulan demez olaydım.Ertesi gün oral seksin ne olduğunu öğrenmiş,önüne gelene gözlerini aça aça anlatıyor.İnanamamış dünyada böyle bi şey olduğuna.Oda arkadaşım gülerek anlattı.Böyle hiçbirimizin bilmediği bir şeymiş gibi hayretler içerisinde ve ayrıntılarıyla anlatıyormuş.Üstünde pek durmadım.O akşam bizim odada oturuyoruz,sohbet muhabbet-kahve falan bu da benim yatağımda oturuyor: 

Samsunlu- Beriiit biliyor musun ben ne öğrendim??''
Ben- Ne öğrendin yavrum?
S- Oral seks diye bi şey varmış tamam mı.Böyle erkek, kadının-
B- Dur!Dur Allasen...Tamam biliyorum ben ne olduğunu.Hem bana mı anlatıyon lan?
S- Bilmem yani neler öğrendim ben neler.Bilmediğin bi şey olursa ben anlatırım.

Oral sekse bu kadar şaşıran mazlum ilerisi için ne hallere gelecek bilemiyorum.Erotic shoplarda iç çamaşırı satıldığını sanarak bir ömür geçirdi...Zaten iyiden iyiye beni de ailemizin Haydar Dümen'i yaptılar,yemin ediyorum ben de ne ara öğrenmişim bunları bilmiyorum!

Yetişme tarzlarımız birbirinden çok farklı tabii.Ben gece dışarı çıkmak için kırkbin takla atıyorum misal.Genellikle de yalan söylüyorum.İzin alsam annem saat başı arıyor, aradığında duymadıysam telaştan baygınlık geçiriyor falan.Gebzeli'nin ailesi de temkinli ama adam gibi izin veriyorlar,kızı sıkmadan bunaltmadan.Kız da nerde ne yapıyor gerektiği kadar rapor veriyor.Yalan söylemesine gerek kalmıyor.İzmirli var işte.O da izin almıyor,haber veriyor.St.Patrick'te bi çocukla tanıştı.Gece dağılıyoruz işte Nazlı'ya gidicez; bu çocukla gideceğini söylüyor.Ben de yeni yeni ayılıyorum zaten, bi anne moduna girdim.Nerdeyse gitmiceksin falan dicem.O gece tanıştı nasıl güveneyim?!Bi de benim sorumluluğumdaymış gibi geliyor.Neyse bu da böyle kedi gibi çocuğa bakıyor falan,Nazlı ısrar etme sana noluyor gibilerinden baktı.Ben de ''telefonun açık olsun bak.Aricam.Bulamazsam fena olur bak.'' falan diyerek gönderdim.O gece Nazlı'ya gittiğimizde kendi derdimden bizim İzmirli'yi unutur gibi oldum.Sabah uyandığımda da ilk işim bunu aradım.Öğleden sonra Beşiktaş İskelesi'nde buluşup yurda geçtik.Aralarında pek bi şey olmamıştı neyseki.Çünkü olsa ilki olacaktı,e ilkini de tek gecelik bi ilişkiye vermeyi kim ister.

Derken bu çocuğa bi daha beni arama falan demiş.Kendini kötü hissetti.İşte böyle başlayan bi ilişki nereye gidebilir kiler falan.Ama belli hoşlanmış da.Benim gazımla çocuğu feysden ekledi.Derken hemen finale geliyorum: aylardır sevgililer.İzmirli'nin yurda giriş çıkışı oldukça esnek olduğundan genelde sevgilisinde kalıyor.Sevgiliyle aynı evi paylaşmak,aynı yatağı paylaşmak elbetteki bildik sona doğru süratle götürecektir.Ve uğradığımız yer Eczane olacaktır.

Bunlar bi deniyelim demişler.Ve deney istenmeyen sonuçlar doğurmuş.Tabii ilk danıştığı ben oldum(ailemizin Haydar Dümen'i).Ben duymuştum ilişki sonrasında hamileliği önlemek için kullanılan bi ialcın varlığını,tecavüz vakalarında sıkça kullanılıyormuş.Ama varlığından emin değildim.Sonra internetten araştırdık.Ertesi gün hapı diye biliniyor: Norlevo.Ama işte hemen ertesi gün alacaksın.Neyse o gün de haftasonu.Ben de vizelere çalışıyorum bedbaht bi halde.Bu da uyanmış sevgilisinden mesaj bekliyor.Saatlerce bekledi.Mesaj gelmedi.Öğlen oldu.Saatler 16:00'ı gösterdiğinde etüt salonundan çıkıp odaya gittim.Vakit aleyhe işliyor.Hatun hamile kalacam derdini bırakmış sevgilisinin neden aramadığını sorguluyordu.''Kalk gidek şu ilacı alak'' dedim.Gittik tam bi eczane yöneldi: ''Dur!'' dedim,''ben ilaçlarımı genelde ordan alıyorum ilerdekine gidelim.''.Eczaneye geldik.Bu nasıl soracağız ne desem falan diye düşünüyor.Ben eczaneye girdim.Bayan çalışanlarla gözgöze gelmeye çalışırken,eczacı beyefendi gülümseyerek (30 yaşlarında): ''Buyrun Efendim?'' dedi.Ben de ''Norlevo var mı??'' dedim.O an yüzündeki gülümseme silindi,afalladı.''Efendim??'' dedi,duyduğuna emin olamadı.''Norlevo.'' dedim.Yanındaki bayana söyledi benimle ilgilenmesini ve gözlerini benden kaçırdı.Oldukça utanmıştı.Norlevo'yu alan bendim,utanan eczacıydı.Bendeki rahatlığın sebebi de 'ben yapmadım ki lan niye utanayım'dı.İnanılmaz bi rahatlıkla Norlevo'yu alıp çıktım.Bi günün daha kahramanı olmuştum.

Yukardaki de internet araştırmalarım sonucu denk gelen sitelerden biri.Doğum kontrol ve Paris Hilton.(Bakın çok seks yapıyor ama hamile kalmıyor.)

Eğer eczacı ben olsaydım kızarıp bozarıp yere bakmak yerine renk vermeden ilacı temin eder sonra da şöyle düşünürdüm: ''dün seks olmuş''.

30 Mayıs 2011 Pazartesi

Elimi Kırarım Bi Daha Depresif Yazarsam!

Hasta olmuşum, eğer şimdi bir ağrı kesici bulamazsam çok sancılı bir süreç bekliyor beni.Aha buldum yuppili!

Evet sevgili okur, benim şuan etüt odasına dönüp çalışmaya devam etmem gerekiyor. Fakat final öncesi bi kaç bi şey diyip kaçıcam.Bu blogu açtığımda hiç depresif  yazacağımı düşünmemiştim.Hatta hala yazdığımın bile farkında değildim.Gel gelelim geçenlerde arkadaşım dedi ki çok depresif yazıyorsun sen.Ben ordan ''içimizi kararttın amına koyim bu ne böyle'' mesajı aldım.Ve artık asla iç karartıcı bunalım yazıları yazmayacağıma and içerim.



1 Nisan 2011 Cuma

Le Fabuleux Destin d'Berit... (!)

Breaking The Law!
(judas priest)


Bünyemin geceleri çalışmaya daha müsait olduğunu görünce,geceleri heba etmemek için gündüz uyumaya başladım.Gece 12de yatmak yerine 12de kalkıyorum.Bugün saat 05:00 gibi ceza hukuku çalışırken (toplamda 20 sayfa çalışmayla gözlerim şaşardı.300kadar sayfa kimbilir nasıl bitecek...) daha bi kaç dakika önce okula gitme fikrim anında 'gitmicem lan'a dönüştü yine.Ve gitmedim.Msnde Nazlı'ya; ''yarın 11de Beşiktaş'tayım'' dedim.İnanmadı tabii sen 11 diyorsan kimbilir kaçta gelirsin dedi.Bir iki sayfa daha ceza okuduktan sonra uyudum.10da kalktım.

Rıhtıma doğru giderken kulaklığımdan ilk çıkan şarkı Tanju Okan-Beni Arama oldu.'Kendim bile bilmiyorum,ne haldeyim,nerdeyim...

Haldun Taner'in oraya geldiğimde James Blunt-No Bravery çaldı.Evet,kabul ediyorum depresif kız modunda klip çektim,utanmadım da değil.Her ne kadar sosyal içerikli şarkı olsada ben az İngilizcemle şu kısmını aldım : ''And i see no bravery,no bravery in your eyes anymore.Only sadness.''

11:45 vapuruna yetiştiğim için çocuklar gibi şendim.Fakat o gün bin atlı gişeleri geçemedi.Çünkü aylık Akbilim bitmişti.Yanımda hiç para yoktu(kendime not: İstanbul'da asla parasız kalma).Kredi kartıyla akbil dolumu yapmadıkları içün İş Bankası'na yürüdüm söve saya.O sırada Ayten Alpman-Ben Böyleyim'i pek dinleyemedim.Neyseki ardından Andrea Guerra-Cuore Sacro çıktı da sakinleştim.Bi ara para çekerken bir mesaj gibi Duman-Aman Aman çalması inanın sinirlerimi bozmadı değil,hani ders çalış der gibi: 'gezdim tozdum' aman aman sazdım sözdüm aman aman giderek 'üzdü' (!) bizi zaman!

12:15 vapuruna bindiğimde içim İstanbul aşkı ve depresyonla dolmuştu.Vapuru o kadar seviyorum ki...Çünkü denizi seviyorum.Güneşin denizin üzerinde yansımasını seviyorum.Vapur hareket ettikçe suyun köpüklenmesini seviyorum.Ve hava o kadar güzeldi ki!Vapur kalkarken The Mars Volta-Eat The Sun çalıyordu.

Fotoğraf çekmeyi bu kadar sevdiğimi bilmiyordum,bu şehre gelmeden önce!5 mega piksellik telefonla ne kadar sanat icra edebilirim ki ama çok özendim şu profesyonel makine işine!Fakat 2 küsurat milyarım olsa sanırım önceliğim başka şeyler olurdu.Ama işte olsa ne iyi olurdu.Geçen yıl (2010) çektiğim yüzlerce fotoğraf bozulan hafıza kartımla birlikte gitti...Şimdi moralimizi bozmadan yenilerini çekiyoruz bakalım. 5mp ile imtihan. Beirut'tan In The Mausoleum çalarken bi yandan fotoğraf çekmeye çalışıyordum bi yandan da güneşin deniz üzerindeki yansımasına defalarca aşık oluyordum.Ki telefondan fotoğraf çekerken müzik devre dışı kalıyor iyice sinirlerim bozuluyordu (çünkü bi ipodum bi de profesyonel makinem olsun istedim şu hayattan! -en azından bu dönem-).

Bi sigara molasından sonra yazıya devam ediyorum.
Vapurda rüzgarı yiye yiye Beirut dinlemeye devam ettim,Beşiktaş iskelesi görünmeye başladığında Moody Blues'dan Tuesday Afternoon çalmaya başladı.Biterken vapur iskeleye yanaştı.Yürümeye devam ettim.Bi ara karşıdan karşıya geçerken ayağım takıldı,bu sefer conversele düz yolda düşecektim!Duman-Balık çalarken ciddi ciddi yerimde duramadım.Koşar adım Nazlı'ya gittim.

Deli gibi üzgündüm.Kendimle kalmak istemiyordum.Nazlı'ya gitme amacım da buydu zaten,beni benden kurtarsın diye...Bi ara Somewhere Over The Rainbow dinledim ufaktan huzurlu görüneyim kızcağızı da daraltmayayım diye ama nerden bilebilirdim ki Serencebey Yokuşu'nu çıkarken Jamelia-Stop ardından Kurban-Ölelim Seninle son olarak da Özlem Tekin-Kimse Bilmez çalacak!Kapıyı açması için Nazlı'ya mesaj attığımda saat 1'i geçiyordu(ben 11de Beşiktaş'ta olacaktım güya...).O da yeni uyanmıştı.Zaten kalın olan dudakları iyice şişmişti.Gözleri mahmur bakıyordu.''Aç mısın?'' dedi,''Mantı yap.'' dedim.


Mantıdan sonra havadan sudan konudan konuya atlayarak anlattım durdum.Bi ara öyle oldu ki anlatma amacımı unutup başka olaylara geçtim sonra hatırlayıp bağlamaya çalıştım toparlayamadım ama yine de sosyal çıkarımımı yaptım.Bi ara çok saçma bi şeye aralıksız 10 dakika güldüm.

Hava güzel nereye gitsek derken,evden çıkmadık.Çünkü biz çok sosyaliz.Hadi Amelie'yi izleyelim dedim.İlk defa ortaokuldayken izlemiştim(insanın üniversitede ablası olması, o dönem; harika bi şey).Bir çok ayrıntıyı hatırlamıyordum.Filmi bilgisayardan izlemek zaten oldukça can sıkıcıydı.Heleki bilgisayarın fanı sorun çıkarıp filmin ortasında pat diye kapandığı an...Devamını başka bi siteden Türkçe dublajlı ve korkunç bi görüntü kalitesiyle izledik.

Eve dair özlediğim tek şeyin lcd televizyon...Gerçekten canımı sıkıyor...

Amelie'nin öyle güzel bi hayatı var ki...Bi kafede çalışıyor,kendi kendine yetiyor.Tamam yalnız...Ama kendini bundan kurtaracak zamanı var.Dersle vizeyle finalle uğraşmıyor bursunu kaybetme endişesi yaşamıyor.Sonunda sevdiği çocukla birlikte oluyor.Sevdiği çocuk da onu önemsiyor,onun için uğraşıyor,merak ediyor.Umutsuz bi aşkın peşinde değil.Sevdiğiyle karakter olarak bir yaradılmış.Bi yandan da zeki,yaratıcı bi kız Amelie Poulain.Berit'te ise bi nane yok.Ne kendine ne başkasına faydası var.Bi yandan da deli gibi benziyorum Amelie'ye!Yalnız,hayaldünyasında,arkadaşsız geçen bi çocukluk...Fakat Amelie sevimli,Amelie çok güzel gülüyor,güzel bakıyor.Bense...Gülmediğim sürece insana benziyorum.


Nazlı'dan dönerken saat 9a geliyordu.Serencebey Yokuşu'ndan koşar adım inerken Katie Melua-9 Milion Bicycles dinledim.Hayatına artık bir yön ver.Asla bi aydınlanma yaşamayacaksın asla bi işaret gelemeyecek.Bekleme hiçbi şey.Doğrul artık. dedim.Ama dinletemedim.

Kadıköy'e geldiğimde yurda gidene kadar defalarca ''monochrome''u dinledim.Çünkü... 'Anyway,i can try anything its the same circle that leads to noim tired now.

27 Mart 2011 Pazar

Unutur muyum Seni?Yorulsam Her Gece.

(Evet yazının fon müziği bu şarkıdır.Bu şarkı eşliğinde okunur.)

Of .mınaki....
Yine öyle bi dönemime geldim ki...
İmkanı yok güzel şeyler yazamam.
Ara ara hayatımın Gossip Girl'e bağladığı zamanlar olurdu.Fakat şu dönem şu sıra senarist iyice karıştırdı ortalığı.Hoş şuaralar 'Feriha' modunda bi dizi seriyle karşı karşıyayım.

Gezip tozmak için anneme binbir takla atıyorum.Kafamı dağıtmaya çalışıyorum.Bunun için abuk sabuk ne kadar parti varsa hepsine gidiyorum.Zil zurna sarhoş oluyorum.Deli gibi dans ediyorum.Ders çalışıyorum.Sürekli konuşuyorum.İnsanların lafını kesip anlatıyorum anlatıyorum anlatıyorum...Sürekli gülüyorum.Ağlamak için yalnız kalmayı bekliyorum.Her şeyin bokunu çıkarıyorum.Sürekli para harcıyorum.Okumam gereken dağlar kadar birikmiş tüm kitaplara aynı anda başlayıp hiçbirini bitirmiyorum.Etrafımdaki herkesten ilgi bekliyorum.Okula gitmeye çalışıyorum.Okuldan nefret ediyorum.Her gün her gece kendimi meşgul ediyorum.
En olmadık insanları sevdiğim için kendimden nefret ediyorum.



İçtim.Niye?Ancak o zaman unuttuğumu sanıyorum.

Tanımadığım insanlarla dans ettim.Tanımadığım insanlara dokundum.Tanımadığım insanları öptüm.Niye?Sarhoş kafamla hepsi aynı aslında 'o'nun kimseden farkı yok diyebilmek için...Aslında ona dokunamadığım için.Aslında o hayal olduğu için.

Geçen hafta bi arkadaşın davetiyle St.Patrick gününe gittik.Ben,oda arkadaşım Gamze ve de Nazlı.Daha ilk gittiğimiz barda ne bulduysam içtim.Nazlı sarhoş olmak istemediği konusunda beni uyardığı için onun içkilerinin büyük bi bölümünü de ben içtim.Ordan başka bi partiye geçecektik, eğer Gamze olmasaydı hiç bi yere gidemezdik.Nazlı yarım vişne-vodka,yarım sütlü malibuyla kafayı bulmuştu.Bense apır sapır konuşuyor doğru düzgün yürüyemiyordum. Zaten sarhoş olan kafalar iyice ipini koparmıştı artık.Bi ara Nazlı masaya çıktı.Elini bana uzattı.İmkanı yok ben bu masaya çıkamam derken kendimi masada buldum.Ayık kafayla o masaya tek hamlede çıkma ihtimalim kesinlikle yok!Ne ara masadan indim hatırlamıyorum ama sağ bacağımdaki devasa morluğun sebebi o sanıyorum.Ve ben ilk defa sarhoş oldum.Bu arada tanımadığım bir çok insanın içkisini içtim.Normal hayattaki otlakçılığımı orada da sergiledim.Bedava lan iç bedava lan iç derken...

Gamze biriyle dans ediyor, Nazlı kaptırmış kendini. Ben de mal mal ortada.O sırada bi çocukla dans ettim.Onu öpmek istediğimi hatırlıyorum ama ilk kim başlattı o konuda bi fikrim yok. Çok tuhaftı.Kendimi çok huzurlu hissettim.Hiç bi beklentim olmadan öptüm birini.İlk defa sevgilim olmayan birini öptüm.Ertesi gün pişman olmadım.Utanmadım.Bencil davrandım.Ama o an kendimde değildim.Kafam yerindeydi ama ben yerimde değildim.Eğer çocuk beni bırakmasaydı ben devam edecektim.Çünkü o an çok değişikti,kafam bomboş olmuştu bi an için unutabilmiştim.Beni bıraktığı anda alkolün etkisi geçmeye başlamıştı.Napıyorum lan? dedim.Daha fazla izin vermedim bu duruma,tekrar içtim.Arkadaşlarımdan biri ''bu da arkadaşım bilmemkim'' dedi.Ooo öyle mi e hadi dans edelim ozaman!Ertesi gün adımı bile hatırlamayacaktı.
Fakat tam bir mühendis zihniyeti...İnsan ne kadar sarhoş olsa da karşısındaki sarhoş mu değil mi anlar.Sarhoş değildi.Ve ben sarhoştum.Ve bildiğiniz yedi beni..''Kesin teknik üniversite bu, bulmuş erasmus partiyi bulmuş sarhoş kızı...Piii tipe bak hele.Ne abaza çıktı arkadaş!'' düşünceleri eşliğinde dans ettim.Ertesi gün de çok güldüm.Bi daha görmeyecektim nasıl olsa.

Ama gördüm.Aynı mekanda.Bi hafta sonra aynı günde.Hatta ortalama aynı saatte.Onun olduğunu farkedince Gamze'nin kulağına ''hehe bizim mühendis yine burda!'' dedim.Hafta boyunca kendimle yaptıklarımla o kadar dalga geçmiştim ki 'mühendis' lafımla birlikte tekrar yarıldık.Görmemezliğe verdim.Zaten yine sarhoş olmuştum.O da başka bi kızla ilgileniyordu.Vay be mühendis pek hızlı çıktın derken ortamda mal mal tek başına dans edendim,arkadaşımı da bana eşlik etmeye zorluyordum.Bi yandan da meraktan göz ucuyla takip ediyordum.Yanındaki kızı gönderdikten sonra benim yanıma geldi.Ve şöyle dedim ''aa sen burda mıydın yaa?''.Höh göte bak hele içeri girdiğimden çok kısa süre sonra fark etmiş dumur olmuştum,bi de sen burda mıydın...Te Allaam! İnsan kezban olmayagörsün!Bi arkadaşı mühendisin yanından geçerken oha bu kız kim dedi benim için sonra bana dönüp sen geçen haftaki kız mısın dedi.Geçen haftaki kız?Hani şu önüne geleni yiyeni mi diyorsun?Hatta bi süre yediklerinin yüzüne bile bakmayan iyice insanlıktan çıkan kız mı?Bilmem o muyum?Ordan başka bi yer e geçtik.Derdimiz neydi bilmiyorum ama 3 mekan değiştirdik.Son gideceğimiz yerin yolunda 2 kere düştüm.Hadi bi kere düştüm ikinciyi niye düştüm...Güzelim dantelli çorabım dizden yırtıldı, dizim kanadı.

Partiye giderken Gamze'nin topuklularını giymiştim.Ben ilk defa topuklu ayakkabı giydim.Ve canım öyle acıdı ki daha fazla dayanamadım.Taksim'de bi mağazaya girip ayakkabı aldım,düz taban.Onun da tabanları deli gibi kayıyor.Ayıkken bi kaç kere ayağım kaydı ama toparladım kendimi.Fakat o son mekana giderken...Mühendis dedim tiye aldım abazadır yazıktır dedim güldüm geçtim; ve çocuğun yanında iki kere düştüm.Tüm o cazibe ,seksapalite yerle bir oldu...Kanayan bir dize sahiptim.Sarhoşluktan inanılmaz çirkindim.Ve o halime rağmen beni öpmek için fırsat kolladı mühendis.E yani bu kadar olur mühendis...Dans ederken saçımı her geriye attığımda nasıl bi mesaj verdiğimi sandın da boynuma boynuma atıldın mühendis?Bi yandan arkadaşıma kaş göz ettim beni kurtarsın diye.Göt hiç oralı olmadı.Artık kaşım öyle şekiller aldı ki resmen harflere dönüştü 'gidelim desene lan!' yazdı.Nihayetinde o geceden de nasibimi aldım.Fakat ayıldıkça utanmaya başladım.Sonra arkadaşımı da aldım Nazlı'nın evinde bulduk kendimizi.Nazlı dizimi kolonyalı mendille sildi.Ben de yine gülerek başımdan geçen saçma sapanlığı abartarak komikleştirerek anlattım.Gecenin bi yarısı ev arkadaşlarını rahatsız etmemeye çalışarak güldük.

Ve yurda döndüğüm bu gün her yerim deli gibi ağrıyor,sağ dizim acıyor,yine aynı bacaktaki morluk siyahlaşıyor ve ben içten içe bi ara Adanalılık yaptım da eğlenceden sonra kavga mı çıkardım lan diye düşünmeden edemiyorum.





Bu olmaya çalıştığım insan ben miyim?Bu tavırlar bu davranışlar bana göre mi?
Hiç bir şey umrumda değil.Çabalasam da uğraşsam da başaramıyorum.
Bunu ben istemedim.Ben seçmedim.


27 Şubat 2011 Pazar

Maksat muhabbet olsun, evet.



Bi dandik alışkanlık için insan nelerini değiştiriyor.Evet,dandik alışkanlığımızın adı: sigara.Ha bende alışkanlık değil.İçmeyi severim ama gidip bi paket alayım aman efendim içmeden güne başlamayayım aman efendim sigara için kapalı alandan çıkıp götümü dondurayım gibi tavırlarım yok.İçersem derdimden içerim.Sınavlar vardır stresliyimdir ona içerim.Fas'lı arkadaşım stresli zamanların için yapabileceğin daha makul şeyler var demişti,evet var.Ama sigara daha kolay bi etkinlik.Resim çizmeyi seviyorum diye stresli zamanlarda resim yap işte dediydi ama öyle değil sevgili Fas'lı öyle değil inan değil.Resim yapmam için o an çok istemem gerek ilhamın gelmesi gerek.Bi de stresliysem ve o an çizmeye çalışıyor ve çizemiyorsam...Yeminle hır çıkar.Ne kağıtta iş kalır ne kalemde ne de bende.

Ha ne diyordum...Yurtta kaldığım için odada sigara içemiyoruz.Şu alarmlar var ya hani dumanı aldı mı öten yangın şeysi için onlardan var.Oda arkadaşım Gamze, sigara içmeden duramayan içicilerden.Sürekli aşağıya inmek zor geliyor tabisi pencereden sarkıp içiyor.O da önce yatak pencerenin ordaydı sırf rahat içebilmek için yatağın yerini değiştirdi.Sonra ders çalışırken içebilmek için bi de pencerenin önüne masayı getirdi.Tabii biz bu arada öğrendik ki o alarmlar çalışmıyormuş.Ama yine de her ihtimale karşı pencereden sarkarak içiyoruz.Zaten oda da içilmesine karşıyım.Perdelere sigara kokusu falan siner şimdi hiç sevmem.Eğer bu güne kadar sigara bağımlısı olmadıysam sağlıklı yaşadığım için değil; kokusu ve dişleri sarartma tehlikesi yüzünden.

Sınav dönemleri ve ders çalışmanın göte zor gelmesinden dolayı anladım ki ben dönem dönem sigara içecem kaçış yok.Havalar da soğuk.Gittim sabahlık aldım polarından.Evet, artık üşümüyorum sigara içerken.Yurdun içinde Nuri Alço gibi geziyorum.Fakat sigarayı tutan elim, sigarayı tuttuğu pozisyonda donup kalıyor.Bi de eldiven alaydım iyiydi.

Yalnız sigara içerken müzik dinlemezsem keyif alamıyorum o sigaradan!


Şimdii bu konuya nasıl geldim...Ufak bir erken bunama vakasıyla karşı karşıyayım.Ondan mazur görün, laftan lafa atlıyorum.Yarın pazar.Erken uyanıp büsürü işi halletmem gerek.Ve ben uyumamayı seçtim.Ardı ardına yaktığım uzun kırmızı marlborolarım ve ben, bilgisayarın önünde soldan soğuğu, sağdan sıcağı yiyerek Gencebay dinliyorum.Bi yandan da dertleşecek insan bulamadığımdan (iki saat önce Barbaros vardı ama ben anlatırken sızdı kaldı sanıyorum.) bloga yazıyorum.Anlatmaktan bıkmıyorum.Zira ne demiş şair(ulan kim demiş ben de bilmiyorum şimdi şair mi bilemicem) ''Aşk ağlatır,dert söyletir''.


Hani kimi insanlar vardır ya 'aşk'a aşıktır.Ben öyle değilim, ben aşktan fellik fellik kaçarım.Çünkü bi kere oldu ve ne kadar zor ne kadar meşakatli ne kadar acı verici biliyorum.Hani sevgilim olsun isterdim hoşlanayım hatta seveyim, gezeyim tozayım vs.Ama aşk olacaksa yine, bi kere olsun ve beni zorlamasın evlenip kurtulayım diyordum.Ha yok olmayacaksa ki tercihim budur ömrüm boyunca bekar kalayım oh keyif benim huzur benim.



Kim söylemiş son diye olmaz diye kanar diye
Anlatma.Anlamam.

31 Ocak 2011 Pazartesi

beriT iletileri

 *Adana'yı sevmemek mümkün mü?hiltondaki seminerde çok soru soran,her soruya cevap veren,enerjik,hayat dolu gibi kadına yanımızda oturan başka bir kadının yaklaşıp kısık sesle ''deli soyka'' demesi,annemle kahkalara boğulmamız... başka hangi şehirdeki vatandaş bu kadar samimi olabilir?


 *Çocuklugum;televizyon karşısında annemin yaptıgı meyve salatalaryla,muzla,cevizle,sütle,resim çizmekle geçti.bide icinde priz,tel,bilye,dügme,kalemiçi,tornavida,boş parfüm şişeleriyle dolu bir çekmecem vardı.Ve böyle bir insan oldum sonunda...


 *Bişey ilgi alanım olunca,sadece benim ilgi alanım oluyor sanıyorum.birinin de bu alana ilgi duyması,haberdar olması müthiş heycanlandırıyor;biranda seviyorum o insanı.ey o insan!bana de ki:"Binlerce insanın ilgi alanı bu,bende bi numara yok!"...


 *Hesabıma göre,5milyon eli yüzü düzgün bekar Türk erkeği var.Beni yalnız bırakan 5 milyonunun da Allah belasını versin!


 *Üçtür tanımadığım bi numara msj atıyor ''taksime çıkak mı oğğlum'' diyor.kimsin diye sorucam ama hiç yoktan bi muhabbet başlamasn diye soramıyorum da.''çıkak'' diyor ''oğğlum'' diyor...Bna benzeyen bir insan..arkadaş olmak istemiyorum!


 *"Bugün,ne dün olandır ne de yarın olacak olan." anlamlı gibi söz,oysa Demirel'in 'dün dündür,bugün bugündür' lafıyla aynı temaya sahip.


 *'Gün,ben uyandığımda başlar' ;öğlen 1le 2 arası işte.


 *''Okumuycam lan ben okumuycam!!!''. Sınav tarihleri yüzünden kapıları falan çarpan boğuk sesli ergen etti beni bu okul! (bide annemlere 'höp süzün yözünüzden yaa bön istemüodum bu okulu!'' desem tam olacak..)


 *Birbirinin aynısı giydirilmiş iki erkek kardeşi de gördüm ya bayramda,rahatladım.Bi onlar eksikti çünkü gördüm rahatladım.


 *Aklımda kaldığı kadarıyla medeni hukuk:
İşte kişiler var,onların hakları var,öyle...


 *Ders çalışmak için okula gitmemek,dersle ilgili gelebilecek maillere bakma adı altında bilgisayarı açmak sonra kendimi Facebook'a bakarken,John Farnham ile birlikte 'ooo ooo' derken kafa sallarken bulmak...


 *''Düşün,dünyadaki kadınların yalnızca binde birinin harikulade olduğunu kabul etsek bile,kaba bi hesapla,gezegenimizde 3,5 milyon,tapılacak güzellikte kız var.3,5 mil-yon...Ve onların hiçbiri umurunda değil,öyle mi?''


 *Sevgili Tanju Okan;neden ''Dudaklarımda Bir Alev'' şarkısını adam gibi söyleyip bizi mest ederken bir anda ağlamaklı bir sesle söylemeye başladın?Biliyorum söz yazarı (adını hatırlayamadım adamın) sana bi şişe konyak vermiş ağla diye ama niye yaptın bunu?Bi şişe konyağa değer miydi sevgili Tanju Okan?


 *Ilıklaşmış 'Coca-Cola Zero' çocukluğuma döndürdü beni...Dedemin bize içirttiği 'Kristal Kola'nın tadına benziyor çok.Bedavası hiç bitmezdi arkadaş bakkal yıldıydı artık dedemden.


 *Kırmızı rujla yarattığım etkiyi hiçbir dekolteyle yaratamadım ya ben ona yanıyorum arkadaş!


 *Çok Tuhaf Lan no1: Bugün ''hayattan çok bıktım!'' diyen bi ilkokul öğrencisi gördüm.10-12 yaşında.0 ila 5 yaş arası bildiğin bilinçsiz dönem,anaokuluydu okuma yazmaydı fasa fiso dönem,sınav derdin de yok he mi?Neyine bıktın lan?Bakugan istedin almadı mı annen?Neye bıktın bu yaşında?Te Allaam çocukken insan mal oluyor diyorum inanmıyorsunuz.


 *Çok Tuhaf Lan no2: İnsan Angelina Jolie olunca Johnny Depp için "idare eder" diyebiliyormuş.Johnny Depp be başkası değil!Bana verilseydi o rol o repliği söyleyemezdim yeminle.Johnny Depp ya Johnny Depp!


 *Normalde 1 saat süren banyo,duş jelim yüzünden 2 saate çıktı.Neden bana bunu yaptın Ayça Nur Arpacı?Neden sattın bana o duş jelini?Kolumu budumu koklamaktan hiçbi şeye konsantre olamıyorum.Boyun devrilsin Avon..


 *Beray'ın sessiz çığlıkları : ''Fakat kız yurdunda şarkı söyleyen erkek sesi?Lan nasıl yani??Bak bak duydun mu?Uyan uyan şşş anoovv horluyo bu yaa!Şimdi uyan ama yani yoksa ben uyuyamayacağım gamzeee horlama len!'' (evet Gamze horlamaz nadiren hırıltı arada da kahkaha atar rüyasında öyle bi insanla aynı odayı paylaşıyorum.)


 *Her gece yatmadan önce yarın okula gideceğim diyorum.Her sabah uyandığımda o 2 saniyelik 'gitmesem mi aceba'nın 'gitmicem lan'a dönüştüğü o an var ya...O an zalımdır o an hayındır!


 *3 saatlik uykumu haram eden usta Allah belanı versin!Hala sessiz matkabı icad edemeyen bilim insanının Allah belasını versin!Matkabı durdurup çekiçle giriştiğin an hele usta...O ne hırstı...Allah senin eline düşürmesin usta.


 *Sınavdan sonra kendimi alkole sigaraya vermeyeceğim için vurdum kingchickena vurdum kendimi kolaya.O sırada mesaj atan Nazlı'ya dedim ki ''benim en iyi dostum tavukburgerım kolam,onlar da terkeder olmasa param''.Çıkışta Uykusuz aldım.Laaa bi baktım kapak esprisi ''benim en iyi dostum gazozum,galetam''.Mizah dünyasında yapılmamış espri yok teorisine inansam mı bilemedim.Nokta.


 *Sınavın son on dakikasında hala çıkmayan insanlar var ya işte ben onlardan biriydim o gün.Yazacak hiçbir şeyimiz kalmamıştı ama ümitle bekliyorduk.Olur ya belki bir yerden kopya gelirdi olur ya cevaplayamadığımız soru bir vahiy gibi inerdi.Ümidimiz bitmiyordu.Ve o son on dakikada birbirimizin yüzüne baktık.Hocanın,asistanların yüzüne baktık,salonu inceledik.

*Nerde bi kitabın önsözünü okuyabilen bi insan var orda çok saygı duyduğum bi insan var.


 *'Pontifex' diye din adamı mı olur lan?Ben saygı duyamam böyle isimli makama.'Pontifex'.Sanki yapıştırıcı ismi gibi.''Pontifex!Her yüzeyde kullanılır her şeyi yapıştırır valla bak dert etmeyin çok güçlü yapıştırıcı!'' diye reklamı olabilecek bi isim bu; Pontifex...


*O değilde sırf Demir yakışıklı diye oturup 15 dakika 'Küçük Sırlar' izledim ya, o 15 dakikayı araya verdim ya kendimden ufak çaplı tiksinmekteyim


 *Bi kere de korkunç elektrik süpürgesi sesi duymadan uyanayım!''Aman Berit zaten çok uyanan birisin ya'' diyenin kafasını kırıyorum öyle de bi huy edindim.


 *Derse başlamadan önce motive etsin deyü Mehter Marşı açtım.Efendim gerçekten insanın içini bir şevkle dolduruyor tavsiye edilir.Fekat etüt odasında ''Lahooovv gapat la gapat ders çalışıyok oğlum!'' sesleri yükselince tavırlı tavırlı sesi kıstım aslında onlarda ''Sesini kısar mısın?'' demişlerdi ama ben öyle anlamıştım.Ve sonuç olarak ''Ey Şanlı Ordu Ey Şanlı Asker''!




 *Muhteşem Yüzyıl Notlarım : 1)Hürrem aynı benim tipimde,ona tombulluk yakışıyor da bana niye yakışmıyor lan?? 2)Padişah olsun da demiyorum ama bi Kanuni gibi sevenimiz olmadı arkadaş!


*Adana'da yapılacaklar no1: virgo'da tavuk döner + kazım büfe'de muzlu süt + taşmekan.Daha sonra dünyaya pembe gözlüklerle bakıyoruz.