25 Aralık 2011 Pazar

Başlığı Hikâyenin Son Cümlesi Olan Yazı

İlk defa yazacak çok şeyim olmasına rağmen yazma isteğim yok.Hem de hiç yok.Bazı şeyler tamamen değişiyor.

Ama hâlâ dünyanın en rahatlatan faaliyeti; yazmak.

Son 4 aydır hiçbir şey yazmamışım.Yazacak anlatacak hiçbir şey bulamamıştım.Daha sonra Nazlı: ''Bunu yazsana işte bloga!'' dediği bi-iki olay oldu, ''a değil mi ya bunu da yazayım!'', ''a şu da vardı'' derken aklımda 3-5 konu oluştu aslında.Ama türlü bahaneler bularak açıp da bloga yazmadım.

Eskiden gazete boşluklarına,fişlere varana kadar boş bulduğum her yere yazardım.Amına koyim hiçbi şey yazmak istemiyorum!

Hayatta en kötü davrandığım ama yakamdan bi türlü düşmek istemeyen dostum; yazı yazmak.Ben ki sosyal fobimle kemküm takılarak adam gibi konuşamazken hep kağıda kaleme sarıldım.Beni hep rahatlattığı doğru; kimi zaman sayesinde yüksek notlar aldım,dikkat çektim,övgü aldım.Kimi zaman yazdıklarım başıma iş açtı.Gerçekler babam tarafından yanlış anlaşıldı,en özel hayallerim -hedeflerim- annem ve abim tarafından dalgaya alındı.Arada küsüp yazdığım her şeyi yırttım.Bi ara evdekiler okumasın diye tüm yazdıklarımı yok ettim.Her şeye rağmen o bana küsmedi,beni bırakmadı, neyse ki...

Yazı yazmayı öğrendiğimden beri elimden kalem eksik olmadı.Kalem ve kağıt bir parçam olunca bilgisayara,times new romana,klavyeye pek alışamadım.Biraz da bu yüzden burada pek yazamıyorum.

Her neyse bi yerden başlayayım,bi şekilde bu yazı oluşacak gibi görünüyor.

Çok mutsuzum.Ya da değilim, bilmiyorum.Bu çok tuhaf bi his, sanki şey gibi mutsuzluğun son noktasındaymışım ve bu nokta artık acı çektirmekten ziyade hiçbir şey hissettirmiyormuş gibi.Üzgün görünmüyorum.Ağlamıyorum.İnsanlara dert yanmıyorum.Gülüyorum.Uyuyorum.Sürekli uyuyorum,çok uyuyorum.Dışarı çıkmıyorum.Gerçekten mutsuz değilim.Hiçbir şeye üzülemiyorum.Az önce Nazlı'nın yılbaşı hediyesi (2010) terliğin ucunu yaktım ufo'da.''Bi parça dikerim oraya olur biter ya.''dedim.Eskiden olsa kahrolur oturur ağlardım herhalde.Dünyanın en imkansız aşk şekillerinden biriyle aşık oldum, (eve çıktım) ev arkadaşlığı benim hayalimdeki gibi değil (zilyon tane sorunumuz var küçük ama etkili.evime istediğim zaman istediğim arkadaşımı çağıramamam gibi), İstanbul'daki en yakın arkadaşımı kaybettim,3.sınıfa geçememe gibi bi ihtimalim var,okuduğum bölümden ve ilerde yapmak zorunda kalacağım meslekten tiksiniyorum,hayal dünyamda yaşıyorum,sürekli kaybediyorum,kazandığım zamansa farketmiyorum.

Şimdi burada ''İstanbul'daki en yakın arkadaşım''a dönmek istiyorum,en çok sevdiğim insana.Nazlı tabii ki.Başta bi inanamadım,nasıl aramız açılır bi dakka ya imkansız bu diye afalladım.Sonra alışkanlık evresi geldi.Daha önce de yakın dostlarımı kaybetmiştim.Yalama yaptı sanırım.Ezgi bi kaç kere küsmüştü bana,geri döndü geri gitti.Sonuncusunda 1 yıl hiç görüşmemiştik.Sonra bir gün aniden aradı, konuştuk, ağlaştık ve ben niye küstüğünü, beni nasıl kırdığını unuttum.Eğer bir gün Nazlı'yla arkadaşlığımız devam ederse yine unutacağım; neden darılmıştım, beni kırarken neler söylemişti.Ama bu sefer bi şeyler eskisi gibi olmayacak, çünkü benim en anlayışlı dostum, beni en iyi tanıyan dostum gönlümü almaktan çok uzak.Benim beni en çok düşünen dostum, bana en bencilce davranan dostum oluverdi.Yıllar yıllar önce ona hep ''insanları bu kadar düşünme.onları kırmayacağım diye kendini bu kadar üzme.öncelik sensin.önce kendini düşün,kendini kırma.hatta baktın karşındakini kırmamak için sen kırılıyorsun,o zaman karşındakini kır!sana bi şey diyim mi?sana bi şey olmasın,sikerim geriye kalanları!'' diyordum.O da üzgün üzgün bakıp ''Berit...'ben' yapamam işte...'' diyordu.Bir anda benim öğütlerimi tutuverdi.Ve ilk kırılan ben oldum.(Burada Dr.Frankeinstein sendromu yaşayıp 'bunu ben yarattım' diye dizlerim üzerine çöküp kraş kraş yıldırım efektleriyle ağlayabilirim.Ama inanın hiç keyfim yok.) Zaten daha sonra bu söylemlerim yüzünden bencillikle suçlandım.Kendi ağzımla söylediğim laflar kanıtıydı, ben karşımdakini düşünmeye başladığım zaman benimle konuşmak istediğini söyledi.Şaşırdım.Daha önce bana kimse bencil olduğumu söylememişti.Ben sadece olması gerektiği kadar kendimi düşünen biriydim?Bunun sebebi de eğer siz her şeyinizi insanlara verirseniz onlar daha fazlasını isteyerek size ait olan her şeyi alır.Ve geride mutsuz biri olarak kalırsınız.Hı benim hiç mi kimseye her şeyimi verdiğim olmadı?Verdim.Ama herkese değil.Benim anlatmak istediğim buydu.Ama karşımda kırıldıkça kıran bir Nazlı doğdu.Farkımız şuydu; ben kırıldıkça kıramayanım.Kızdığında feleğini tanımayıp alakası olan olmayan herkesi ciddi şekilde kıran bir insanım.Kırıldığım zaman sanki ilk defa bu hissi yaşamış gibi şaşırıyorum.

Şaşkınım.Bir yandan da alışmış.

Alışmış olmanın verdiği rahatsızlık ve huzurla aptal oldum.Mal gibiyim.''Nasılsın?'' sorusuna ne cevap verebilirim bilmiyorum.Kötü değilim.İyi de değilim.Mutlu değilim.Ama üzgün de değilim.Yalnız değilim.Ama yalnız hissediyorum.Kırgınım.İlk defa kızgın değilim.''Kırgın değilim, kızgınım'' demiyorum ilk defa.Artık öfkeli değilim.Artık kendimi sevdiğimden emin değilim.İlk defa hiçbir hedefim yok ilerisine dair.Boğazımda bir yumruk var,gözlerim yanıyor ama ağlayamıyorum.Daha önce hiç bu kadar zor bi durumda olmamıştım.Ve bu kadar güçlü.İlk defa birini arayayım,biriyle konuşayım,biri beni bu durumdan kurtarsın,biri beni düştüğüm yerden kaldırsın,biri beni teselli etsin diye düşünmüyorum.Kimseye ihtiyacım olmadığını hissediyorum.

Benim geldiğim yerde insanlar olaylar karşısında susan,tepki vermeyen insandan korkarlar.Çünkü tepki veren,ağlayan ya da hırçınlaşan bağırıp çağıran ya da uysallaşan insan içindekileri atan ve sonunda rahatlayacak olan insandır.Ama susup tepki vermeyen ne hissettiğini göstermeyen insan nasıl huzur bulacak nasıl atlatacaktır?''Ağla açılırsın'' ya da ''bırak hırsını alsın'' vardır, ''ne zaman patlak verecek kimbilir...vah vah...'' vardır.Şimdi bu yeni halime alışmalı mıyım?Yoksa her an patlak vereceği anı mı beklemeliyim?Babam ve Oğlum'da babası öldüğünde tepki vermeyen susup kalan çocuk gibi hiç beklenmeyen bir anda kaçıp bir ağacın altında hönküre hönküre ağlayacak mıyım?Yoksa hissiz bir insan olarak devam mı edeceğim.

Kötüler gelirken hep arka arkaya gelir derler.Şuan sınırdayım.Artık gelen iyi olmak zorunda.

Karamsar değilim, umut dolu hiç değilim.Kötü bir geleceğe alışkın,kabullenmiş gözlerle bakıyorum, iyisine inanmaz gibi dalga geçiyorum.

''İmkansız aşklar asla ölmez.Sonsuza dek yaşarlar.''(Mine Vaganti,2010,Ferzan Özpetek).İşte ben de bundan korkuyordum.
Yaşadığım kötü anları unutana kadar acı çekerim,sonra bir gün onlara dair hiçbir şey hatırlamam.Benim savunma mekanizmam böyle işliyor.Çok ağır olup travmaya sebebiyet verecek şeyleri bile unutuyorum.Kendimi unuttuğuma ikna ediyorum.Ayrıntıları hatırlamayınca bi süre sonra olay flulaşıyor daha sonra acı verecek bu anının içi boşaltılmış oluyor.Öyle bir şey olduğunu biliyorsunuz ama nasıl olduğunu asla bilmiyorsunuz.Ergenliğim kendimi durduk yere üzerek mutsuz bırakmaya çalışarak geçti.Vakit geçtikçe fark etmeden öyle çok şey türetmişim ki kendimi olduğumdan daha mutlu, daha sağlıklı kılabilmek için bunları fark edince hala kendimi tanıyamadığımı gördüm.


Şimdi,depresif yazım yüzümden;
elimi kırmaya gidiyorum.