10 Aralık 2010 Cuma

Babam,Adana ve Küçüksaat

Yedek lens,kalem,boyaydı derken almam gerekenler vardı.Babamla bayram arefesinde sabahın 10unda yola çıktık.Ben geldim diye bizde kalan kuzenimi de bırakacaktık.Hava inanılmaz sıcak.Kuzenim askılı elbisesi içinde düşüp bayılacak kıvamda,benimde ayağımda sandaletler.''Saat kaç tatlım?'' dedi.O sırada babam banka işlerini hallediyordu.''10:20'' dedim.''Neeyy??Derdimizin başı ne lan?!Oha ben bu saatlerde uyuyorum.Bırakın evime gideyim düşüp yatayım!'' diye atarlandı.Bizim evde tatil matil sökmez.9da kalkılır en geç.Ve sabaha karşı uyuyup 9da kaldırılmıştım.Tatil lan uyuyum öğlene kadar deme gibi bi şansım yok.Ertesi gün bayram üstelik yine erken kalkacaz.4.gününe kadar erken kalkacaz.Sonra İstanbul'a gideceğim,sabah uçağı için yine erken kalkacaz.Sonra okul başlayacak...Amına koyim!!!

Kuzenimi bıraktık bankaya gittik.''Berit Hanım'' dediler.''Hanım'' demesinler...Demesinler ya annemin kıçına sokulup ''öyle demesinler ya nütfen...nütfen...'' diyesim geliyor.Sonra heycanla Küçüksaat'e gitmeyi bekledim.

Küçüksaat...Benden başka bi Allah'ın kulunun sevmediği yer.Dersanelerim hep ordaydı okuldan çok gördüm,gezdim orda.Seviyorum lan deli gibi seviyorum!Entel gibi kızın 'kıro' diye adlandıracağımız (beyaz gömlek(pantolona sokulmuş) + kemer + siyah pantolon + ucu sivri ayakkabılar) bir şahısa aşık olması gibi bir şey bu.Küçüksaat insan olsa parantez içindeki arkadaş gibi giyinecekti biliyorum.Hani aslında İtalyan tarzı ama Türk giyince seksi olmuyor niye anlamıyorum.İstanbul'luların kafasında canlandırması için söylüyorum : Küçüksaat, İstiklal Caddesinin tarfiğe kapalı olmayan hali.Sadece pasajları,binalı öyle estetik değil.Ama kalabalık...Hele ki bayram öncesi...Her türlü hayvan yolda satılır; ördek yavrusu olsun,civciv olsun,tavşan olsun.Kendimi ufaktan Afrika ülkesinde belgesel çekiyormuşum gibi hissetmedim değil,kafeste sincap satılıyordu lan!Bol bol işportacı vardır,benimde işportaya zaafım var.Ne satılsa alasım geliyor ışıklı çakmaklar,yaprak sarması saracağı,dolma oyacağı,hıyar doğrayacağı,çakı...İstanbul'daki gibi yollarda serili Abercrombie'ler de görüyoruz(Adana'da abercrombie satan mağaza yokken çakması satılıyordu.).Küçüksaat'in İstiklal'den farklarından biri de kızlar asla güzel giyinmez,hep bir rüküşlük,hep bir abartı ve çirkinlik.Düşünün o pasaklı halimle 'ben' beğenildim.Miyop gözlerim beni süzenleri seçemese de evet 'beğenildim'.Akşama yıkancam diye o yağlı saçlarıma bakmadan havaya girdim.Bir yanda da her 3 kişiden ikisinin yankesici olduğunu bildiğimden gözüm hep babamın sol cebindeydi.Bir elimde hazırda bekliyordu;babamın cebine el atanın dalaanı sökmek için.Hava inanılmaz sıcaktı.Kaldırımı aşan satıcılar öyle güzel reklam yapıyorlardı ki tüm paramı varımı yoğumu işportaya yatırıp ordan ayrılabilirdim.Babam önde ben arkada devam ettik.Bir yandan da beni görüş alanında tutuyordu babam.50 yıllık Adanalı sayılırdı buraları ezbere bilirdi ama ben de bilirdim...Üstüne bi de çaktırmamaya çalışıyordum.''Vay itin kızı ne ara öğrendin??'' olmasın diye.Türkmenoğlu Kırtasiye'ye giderken sanki bilmiyormuşum gibi davranmak zordu,otomatiğe bağlamıştım ama zaptettim kendimi,babamı takip ediyor gibi yaptım.Aradan geçerken gümüşçümüz vardı Ezgi'yle gördüm özlemle baktım ama babam yanımda giremedim hazineye.

İnsan selini yara yara işlerimizi hallettik.Çakmak Plaza'dan geçerken Vodafone hat alana çanta veriyorlardı.Babamın gözü çantaya takıldı.Sonra yoluna devam etti.O çanta için hat alabilirdi.(Eşantiyon için her şeyi alabilecek adam)Hı ben de alırdım (gen).Ama çantayı beğenmemiştim.

Yağ Camii'nin oraya çıktık tekrar saç boyası almak için.Camiinin köşede tablada lokum satılıyordu.Elinde megafon : ''Allah'ım yok böyle bir şey,yok böyle bir tat!Bayram için geldi.Gel abla gel!En güzel lokum burda!'' diyordu.O an Hacı Bekir gözümden düştü.Dünyanın en güzel lokumları olmalıydı onlar.Babam ''kaç numara alacaksın şşşş kızım gel buraya'' diyerek lokumlardan ayırdı beni.Boyamı da aldım.Yolda babam ''hambeles alalım mı yer misin'' dedi.(Siz 'yaban mersini' diyorsunuz ya biz ona hambeles diyoruz.Alınca cupcake falan yapmıyoruz.)''He alak yemediydim ben hiç.'' dedim,şaşırdı : ''delikanlı ver bakim yarım kilo''.Evde arada olurdu babam alırdı da ne bilim yememiştim hiç.Bi tane aldım elimle tozunu silip yedim.Parfüm yemiş gibi hissettim kendimi.Kokusundan değil de tadı.(Parfüm tadını nerden biliyorum,bilmiyorum.Aklımı deneyip içmişim demek ki bigün)

Eve dönerken azapların en büyüğünü çektim.Babam 'acıkmıştı'.Çok sinirliydi.Trafikteydi; daha da sinirliydi.Bi arabanın yanından geçerken kafasını uzatıp baktı ''karıdır bu kesin!'' dedi.Değildi.Şaşırdı.Bize 'metro' diye yutturulan,aslında hızlı raylı sistem olan,zaten sıkışık olan trafiğin .mına iyice koyan,ben doğduğum yıllarda projeye başlanıpta hala bitirilemeyen,yapıldıktan sonra kullanılmayan 'metro'muza yine sövdü babam.Ana avrat düz gitti.Boğaz trafiği gibi o yaman trafikte sıcağın altında babam sövdükçe ben destekledim.Zaten ne zaman yola çıksak ne zaman metroyla karşılaşsak aynı tutkuyla söveriz.

Eve gelince de eskiden benim odamın bulunduğu yere girdim.Üstümü değiştirdim.Eşofman altı bulduyduk ama üstüne giyecek bir şey bulamadım.Dışarı çıkarken babamın çoraplarını giyiyordum,bu seferde atletini giydim oturdum.Pembe pembe bakan aslında kırmızı olması gereken Medeni vizeye kadar öğrenilecek 209 sayfayla gülümsüyor.İş atıyor bana.İstemeye istemeye artık çalışmam gerek yargısı büyüyor kafamda.Edebiyattan da ödev var.İktisat da çalışılacak.Yazıyı bitiriyorum.Şimdi ebeni zikmeye geliyorum Medeni,pişman olacaksın.

5 Aralık 2010 Pazar

''Sen değil,Dursun Annem.''

Ben ona hiç 'anneanne' dememiştim.'Anne' dedim hep.Anne dediğimde eğer annem de ordaysa üstüne alınırdı,bakardı : 'sen değil,Dursun annem' derdim.Kardeşlerim de 'anne' derdi,düştüğümüzde 'anne' diye ağlıyorsak kastettiğimiz 'Dursun Annem'izdi.Çocukluk anılarım onla doluydu.Dana gibi bi çocuk olmamı sağlayan yine oydu,yedirirdi bazlamaları gözlemeyi sıkmayı.Yıllarca o kiloları vermeye uğraştım.O ise beni her gördüğünde üzülürdü ''yavruuum kaşık kadar kalmış suratın avurdun avurduna geçmiş!Sema gız ne biçim anasın niye bakmıyon çocua!Ye kızım ye hastalığa kalırsın bak!Ders çalışıyon bak aklın azalır.'' derdi.O böyle dedikçe abanırdım yemeğe,'nene keşke öyle demesen nene sen böyle dedikçe kendimi zayıf sanıp yedim ha yedim etme nene' derdim içimden.

Dedemin vefatından sonra daha da bağlandım ona sadece o kalmıştı çünkü.Dedemin gitmesini onunla atlatmıştım.Gülerek dedemden bahsederdik,dedemin delilikleri gülecek tek malzememizdi.Her ne kadar sevmiyordum pis kerahatı desede seviyordu dedemi onun gidişiyle eskisi gibi dinç olamadı dayanıklılığını yitirdi.Çok yaşlanmıştı.Eskisi gibi değildi.Çocuk gibiydi.Her şeye özeniyordu en ufak bir söze davranışa alınıyordu.Az konuşurdu artık çok konuşmaya her şeyi tekrar tekrar anlatmaya başlamıştı.Annemler sıkılıyordu.Bikeresinde o kadar çok konuşmuştu ki annem ağlamaya başlamıştı.Nenem de annemi çok yufka yürekli buldu anlattığı hikayeye üzülüyor sandı.O gelince Samanyolu TV açılırdı.Birlikte yürek tüketen; oyunculuğun sıfır olduğu senaristin felaketlerin,eden bulurun bokunu çıkardığı filmleri dizileri izlerdik.Bitince sanki birlikte izlememişiz gibi dönüp tekrar anlatırdı hikayeyi,annem ağlamaklı olurdu.Hanımın Çiftliği'ni seviyordu çok.Bir de fatmagülü izliyordu son dönemlerde.''Aç bakim fatmacık'a ne oldu başına ne hallar geldi''

Konuşuyordu,ben dinliyordum.Yıllarca beni çok dinlemişti.Ama ben sıkılıyordum bazen aynı şeyi tekrarlıyor diye.O benden hiç sıkılmamıştı oysa mal gibi çocuk sorularıma sabırla cevap verirdi.5 yaşındaydım okuma yazma bilmiyordum yaylada camiye gönderiyorlardı beni.Duaları herkes kitaptan okuyarak ezberliyordu.Ben ağlamıştım okuyamıyordum öğrenemeyecektim duaları.Dursun annem hergün çalıştırdı beni o okudu ben tekrar ettim bütün namaz dualarını öğrendim.Namaz kılmayı da o öğretti.Okumayı öğrendim onun bilmediği duaları,sureleri ben okudum o ezberledi.Yaylada kitap okurdum ona çok severdi,bir yandan örgü örer diğer yandan can kulağıyla beni dinlerdi.Hiç arkadaşım yoktu yaylada.Dedem elimden tutup gezdirirdi dağ bayır.Eve gelince bi postada Dursun annem gezdirirdi beni.

Uğraştı dantel örmeyi öğreneyim diye ama bende iş yoktu öğrenemedim.Sabun bezi işlemeyi öğrendim bi tek.Bide bi ters bi düz var,atkı falan işleyebilirim istesem.Hamur falan açmaya pasta börek yapmaya yeltenmedim hiç o da öğrenmemi isterdi ama beni yormak istemezdi kıyamazdı yaptırmazdı.Allahtan ablam vardı.O becerikliydi.Tembeldi ama ayda yılda bi iş yapardı herkes bayılırdı.Dursun annemde beğendiği modelleri ona çıkartırdı,ablam dantel falan ördü mü çok hoşuna giderdi.

Diğer kuzenlerim adımızı 'has torun' koymuştu,dedemle nenem bizi onlardan daha çok seviyormuş.Daha samimiydik sadece bize daha alışkınlardı.Çünkü biz hep birlikteydik onlarla.Tüm yaz tatillerimiz o iğrenç yaylada geçerdi.Sevmezdik o yaylayı ama gitmeyi de bir görev bilirdik.Yapacak hiç bir şey olmayınca abimle kitap okurduk deli gibi klasiklerin amına koymuştuk sıkıntıdan.Deniz-kum-güneş yoktu meyve-dağ-yıldızlar-gözleme-yufka ekmek-envai çeşit böcek-cami vardı.Yine de kardeşlerim içinde en çok ben severdim yaylayı.Bide dedemin bahçeyi sulamak için hortumu çektirmesi olmayaydı benim için idare eder güzellikteydi yayla.Annem Adana'da olurdu o emekli olmuştu ama babam çalışıyordu.Ayda bi falan anca gelirdi.Dursun annem vardı annemi özlemezdim hiç.Mal gibi çocukmuşum.Düşerim diye ağaçlara çıkmama izin vermezdi Dursun annem,kızardım içten içe ama haklıydı düz yolda düşen sakarlık abidesi bi insan ağaca çıksa kafa göz yarardı.Yaylada çocuk vardı aslında yaşıtım ama mal gibi bi çocuktum ben fazla şehirliydim onlara göre ağaca tırmanamıyordum koşamıyordum anca çamurla oynuyordum resim yapıyordum böcekleri takip ediyordum dağdan bayırdan taş topluyordum takım yıldızlarını çıkarmaya çalışıyordum hikaye yazıyordum.Böcekten kurbağadan yılandan hayvandan korkmuyordum hiç.Dursun annem yanımdaydı çünkü hiçbiri zarar veremezlerdi.Bi süre sonra korkmamaya alışmıştım.Uyandığımda ağustos böceğiyle koyun koyuna buluyordum kendimi dağda gezerken terliğimin üstünden yılan geçtiydi onda da korkmadım.Güçlüydü Dursun annem korurdu kollardı.

Çiçekleri vardı rengarenk.En güzel çiçeklerini bana koparırdı.

Ben biraz büyüyünce çeyiz falan hazırlamaya başladı.Çeşit çeşit oya ördü.Her ziyaretimizde büsürü sabun bezi büsürü dantel oyayla dönüyorduk.O çok yaşlanmıştı artık eskisi kadar iyi örgü yapamıyordu ama çoculuğum onun ördüğü şahane kazaklarla ceketlerle önlük yakalarıyla geçmişti.Eli hiç boş durmazdı.Son zamanlarda en çok ona üzülürdü,eskisi gibi hızlı çalışmıyordu elleri.Bi günde bitireceği oyayı bi haftada yapıyordu canı sıkılıyordu çok.

Düğünümü görmek istiyordu.Abimle ablamınkileri görmüştü.Benim düğünümü de görseydi yeterdi öyle derdi: 'Allah düğünün için ömür versin bana'.Canım sıkılırdı öyle dedikçe evlenecek gibi değildim hadi oldu ya evlenecek oldum nerden baksan 30umu bulurdu ozamana kadar yaşar mıydı ki yaşardı tabi be Dursun annem o benim seni beni gömer ölmez o.Zaten abimin evlendiğini görmüştü o yeterdi ki ona,abimi başka severdi.Ben evde kalınca üzülmezdi bence.

Küçükken bize geldiklerinde gitmeleri olay olurdu.Gitmesinler diye çok ağlardım.Niye kalmazlardı anlamam.Zaten en çok biz onlara gidiyorduk her haftasonu dedemi nenemi görürdük.Dedem vefat edince Dursun annemi yanımıza alıyorduk o evine gitmek istiyordu biz gitmesin istiyorduk gidiyordu yine getiriyorduk.
Hep mutsuz olmaya başlamıştı.Geçmişinden hiç mutlu anıları yoktu anlattıklarında,hatırladıklarında.105 yaşındaki Coca-Cola reklamında oynayan dayı gibi ''geriye dönüp baktığınızda sadece mutlu anlarınızı hatırlarsınız'' falan demiyordu.İyi ki demiyordu.Göt gibi bi nene imajı olurdu bence benimkisi sahiciydi Anadolu kadınıydı dertliydi.

Annemin ahlak anlayışı dedikodu yapmamak,hırsızlık yapmamak,sinsi olmamak,insan olmaktı nenemin ahlak anlayışı 'kız' olmaktı.Annem ne zaman o ikinci planda,ahlak o değildir dese benim yanımda Dursun annem annemi köşeye çekip ''öyle deme kızın aklına koyma önemli o'' derdi.Çünkü ''Bey beyliğini vermiş kız kızlığını vermemiş''.Annem de dalga geçerdi ''aman yani anne koca beylik verilir mi şimdi'' derdi.Nenemse : ''öyle deme!'

Öyle popüler olmayan hikayeler anlatırdı bana küçükken.İlginç,komik,efsanevi...Hepsini milyon kez anlattırmıştım ona.Ama yaşı iyice ilerlediğinde tekrar anlattığı şeyleri dinlemek istemedim.O anlattı ben dinliyor gibi yaptım.

Dedemin babasıyla Dursun annemin babası Kurtuluş Savaşı'nda tanışmışlar,Adana'ya yerleşmişler.Çok maceralar yaşamışlar.Dursun annem hikaye falan yazdığımı biliyordu babasının hayatını yazmamı çok istemişti.Ben de istemiştim çok ama vaktim olmamıştı.Okul vardı.

Üniversiteyi kazanıp geldiğimde kimseyle vedalaşma gereği duymamıştım zaten bayramda geri dönecektim.Dursun annem gitmeden onu görmeye gelmedim diye ağlamış çok.Duyunca çok üzüldüm.Mal gibi bi torunum ben.Aradım özür diledim halini hatrını sordum ''ben iyiyim çocuğum sen kendine bak.yemeni içmeni ihmal etme.'' dedi herzamanki gibi ve ekledi ''hadi kapat sen paran gitmesin''.Belki de sesimi duymaya ihtiyacı vardı ama beni düşündü yine.

Bayramda gitmeden bi hediye alayım dedim hem gönlünü almış olurum.Ama o hafta hep vizem vardı,vaktim olmamıştı.Okul vardı.Şubat tatilinde alırım dedim.

Bayramın ikinci günü hastalandı.Bize getirdiler.Uyanmıyordu bi türlü.Bazen uyanmaya çabalıyordu uyanamıyordu.Ablam sürekli konuşuyordu onla o da ufakta olsa tepki veriyordu.''Beni duyuyorsan elimi sık anne'' diyordu,o da elini sıkıyordu ablamın.''Hadi Dursun'um uyan ama artık çok uyudun'' diyordu,uyanmıyordu.Birkaç gün sonra İstanbul'a dönecektim.Belki göremeyecektim bir daha onu ödüm kopuyordu elini tutuyordum küçüklüğümde yaptığım gibi derisiyle oynuyordum damarlarını çekiştiriyordum.Eşarbını düzeltiyordum.Uyanacaktı biliyordum önceden de böyle olmuştu kalkmıştı yok gitmezdi ölmek istemezdi çünkü hiç,ölümden çok korkardı.Dar alanlara giremezdi nefesi kesilirdi.Güçlüydü direnirdi.O benim karikatür malzememdi,daha çok yaşayacaktı ve bana daha çok malzeme yaratacaktı.
O hastaneye kaldırıldı ben İstanbul'a döndüm.Ümit yoktu.Ama hastanede de olsa yaşasındı bencilim çok yaşamalıydı banane.

Vizelerim devam ediyordu,annem hep aynı şeyi söylüyordu telefonda : ''hep aynı,değişen bişey yok..''.Sonra ''abin de geldi bugün ümit yokmuş o da dedi'' oldu o cümle.Yanılıyordur belki abim nenem mucizevi bi kadındı hastalık konusunda.

Bugün babam aradı.Telefonda herzamanki meseleleri konuşuyorduk.Paramın olup olmadığını sordu ben de doldurmuşum yine bakiyeyi dedim.Tam telefonu kapatacakken sordu sınavım var mı diye.Cumaya var dedim.Sana bir şey diyeceğim üzülme de dedi.Aha dedim başında sıkı tutmadın okulu şimdi çalışmak zor geliyor sana tabi hede höde dicek yine.Demedi.

Bir hafta olmuş Dursun annemi kaybedeli.Bana daha yeni söylenmiş.Neden söylememişlerdi neden buna ne hakları vardı?Çünkü okul vardı.

4 Aralık 2010 Cumartesi

Eve Dönüş

Bayram tatili sebebiyle evime dönüşüm hayli garipti.Hiçbir şey hissetmiyordum.Sevinç,özlem...Yok.Gayet de nötrüm.Rıhtım'dan Sabiha Gökçen'e gitmek öyle gözümde büyüyordu ki Adana'ya gitmek kesinlikle o kadar zor değil.Geç kalacağım diye ödüm kopuyordu,ilk gelen E10'a bindim.Ayakta bavulların arasında bir saat geçirdim.O an oracıkta ruhumu teslim edebilirdim.Sabiha Gökçen'e ulaştığımızda otobüsten ilk inen ben oldum.Bavulum falan yoktu sadece sırt çantam vardı,içinde de çalışmayı umduğum kitaplar.Uçakta yerimi buldum,takım elbiseli sakallı bir dayının yanıydı.Şimdi dayı dedim ama üniversitede hoca olacak bi tipi vardı,öyle hayal edin.Çantamı alıp yerleştirdi saolsun.Ben de oturunca Platon'un ''Sokrates'in Savunması''nı çıkardım,belki görüp muhabbet açardı.Bi yandan da görüş açımda kesecek birileri var mı diye bakındım.Solda bi takım elbiseli vardı idare edebilirdi ama kesmeye değer değildi.İşte o an beynimden vuruldum!İdare Eder Bey'in hemen yanında bebekli bi kadın vardı...Kabus...Tüm yolculuğu haram edecekti...Etti de küçük şeytan vik vik vik susmadı!Sürekli kadına kötü bakışlarımı yönelttim,utansın istedim.Çocuğun var yolculuk senin neyine beynimizi s.kti senin ucuben kimlere şikayet edelim nerelere gidelim niye bunu yaptın bize kadın?Uçağın kalkış anındaki mutluluğumu bebeğin ağlayışı gölgeledi.Zaten nerken kulaklarıma fena basınç yapıyor bi an önce inmek için yalvarmalara başlıyorum nerdeyse.Bir uçağın kalkması keyfim vardı onun içine etti bebek primaya eder gibi.

Havaalanından babam alacaktı beni.Babam nerde diye bakınırken gülen suratıyla burun buruna geldim.Çantamı aldı arabaya doğru gittik.Bir iki soru sordu yolculuk nasıl gibi.Cevap vermekte zorlandım yine illet inişten dolayı kendi sesimi duyamıyordum.Babam beni 2 aydır görmemişti.Sarılmadı.Genelde en sevgi kaynaklı hareketi sırtımı sıvazlamaktır,onu bile yapmadı.

Eve bi geldim...Eskiden odam olan yer 'oda'ydı sadece.Abimin öğrencilik evinden kalma çirkin çekyat yeni yerine kurulmuştu,komidinimi kitaplığımı atmışlar diğer kitaplığımı bırakmışlar ama onda da kitaplarım yok...Masama örtü sermişler.Yatağımda bana ait olmayan battaniye ve yastık...Öyle yerleştirmişler ki eşyaları oda küçücük kalmış.Hele dolabımı görünce...İşte o an çıldırdım.Kapağına yapıştırdığım İtalya haritası,etrafındaki lale kolajı yoktu!''Anneae dolabımdaki lale resimlerini ne yaptın?Atmadın di mii?!'' dedim,attığını biliyordum ama bi umutu...''Var mıydı öyle bişey?'' dedi güldü.Nasıl bir şey olduğunu açıkladım.''Lale miydi ben tilki sandıydım meh meh'' dedi.Tamam bir sanat eseri değildi ama yıllarca ordan burdan kesip biriktirdiğim lale resimlerinden yapmıştım ben onu.Odamda en değer verdiğim şeylerden biriydi.Bisürü lale resmiyle karman çorman görünüyor olabilirdi ama 'benim'di işte aşıktım ben ona.Ve annem götüne sallamadan atmıştı bide pişkin pişkin dalga geçiyordu.Ergen gibi kapıyı çarpmak istedim.Halıdan dolayı kapanmadı,ses de çıkmadı.Odaya gittim yattım.2 aydır yatmadığım yatak yabancılaşmıştı bana.Kendimi bildim bileli yattığım yatak değildi...Annem gelmemi öyle önemsemişti ki çarşafları değiştirmemişti,en son kim yattıysa onun kokusu kalmış.İnat ettim ağlamadım.Yaptığım afra tafradan sonra çarşaf almaya gidemezdim.En son yatanın kokusuyla kalakaldım yatağın içinde.Yorgundum.Uyudum.

Bu blogda depresif yazılar olmayacaktı öyle emin ve kararlıydım.Okumaya devam etmeyin bence.Yazının devamında nevrotikliğim devam mı eder yoksa bi atraksiyon olur mu bilemiyorum.

Sabah annem kaldırdı beni.''Guzumm yavrruum!'' falan dedi.''Hiç gitmemişsin gibi'' dedi.Bende ''he hiç gitmemişim gibi di mi odam falan hep aynı duruyor mesela'' gibi bişeyler söyledim.Gözlerimi açamıyorken,salyam yastığı ıslatmışken ne derece etkili oldu söylediğim bilemiyorum.Kalktım kahvaltı falan yaptım.Harbi hiç gitmemişim gibi bi kahvaltıydı : tost ve çay.Sucuk mucuk,sosis falan bekliyordum oysaki.Sonra teyzeme çıktım.''Annen dün çok üzüldü,heycanla seni bekliyordu.Oturup onla konuşmak yerine hemen gidip yattın.'' dedi.Bir iki bişey söyledim ama götüyle dinliyordu.Kardeşi haklıydı herzaman ne desem etki etmeyecekti sustum.Aşağı indim duş alayım dedim.''Eşofman falan var mı?'' dedim anneme.O da odadaki çirkin çekyata yöneldi.Çekyatın altına yığmış benden kalanları.Çekyatı duvara yapıştırdıkları için bana tutturdu o da altından şu olur mu bu olur mu diye çıkarıyordu.''Çek elini çek çek çek'' dedim.Anlamadı.İçimden bi sigdir git bi işe yaradığın yok ben hallederim demek geçti,ama insan annesine diyemiyor.''Tamam kalk sen ben hallederim''.Çekyatı çekiyorum ama halı izin vermiyor.''Homuğa koduumun çekyatı ibne halı'' homurtularım eşliğinde çektim.Kaldırdım tam eşofman alıyorum,taakk!Kafama düştü ibnenin icadı.Zaten sinirden elim ayağım titriyor.Eşofmanı yere çaldım ergen sesiyle buz istedim annemden.Eşofman buldun mu dedi.''Ya buz versene kafama düştü diyorum!''Ellerim nasıl titriyor ama.Acı falan hissetmiyorum kafamda ama sinirden,üzüntüden patlamak üzereyim.Odaya gittim.Ağlamayacağım.Neden bu kadar ağlamaya karşı tepkiliyim niye ağlayacağım anlarda kendimi tutup ağlamıyorum bilmiyorum.Erkek gururu yapıyorum.Oysa bildiğin kızım yani,nariniz dayanıksızız her boka püsüre ağlarız he mi?Kime lan gurur dedim,kime havan?Kafamda buz salya sümük ağladım.Daha önceden hönküre hönküre ağlardım.Ama bu başkaydı.Ciddi ciddi ağlıyordum.Sonu gelmeden ağlıyordum doyamıyordum ağlamaya.Nazlı'nın bi tanımı vardır 'güzel ağlamak' diye.Lisedeyken bi arkadaşımız vardı nadir ağlardı ama bi insan bu kadar güzel ağlar.Boncuk boncuk dökülürdü gözyaşları.Gözleri,burnunun ucu kızarırdı.Ufak ufak burnunu silerdi.Hani filmlerde ağlarlar ya öyle bir ağlayış.Ben de ilk defa bugün öyle ağladım işte.Annem geldi ''üç kardeş anlaşmışsınız beni üzmekten başka bir şey yapmıyorsunuz.Heyecanla bekliyorum çocuğumun gelmesini oturup neşeli neşeli konuşacağına beni üzüyor'' diye bir konuşmaya başladı.Kurduğu cümlelerin sonu 'beni üzüyorsun'la bitiyordu.Vurguyu hep 'üzüyorsun'a veriyordu.Üüzlen insan cümle kuramaz anne.

Ergenliğimden bu yana kağıda tıp tıp gözyaşı akıta akıta yazdığım ilk yazı oldu bu.

Bıraksam ağlamaya devam edeceğim.Ama yeter yani sevmem sulu sulu.Annem odamdan çıkınca kalan bir iki parça eşyamı da ben attım.O sırada dolaptaki aynaya ilişti gözüm.Normalde ben ağladıktan sonra insanlıktan çıkarım,bu sefer güzeldim.O an birkaç saniyeliğine derdimi unuttum.Kızarmış gözlerime şişmiş dudaklarıma baktım.Güzelim lan dedim.

Öğlene doğru babam çağırdı yemek oldu diye.Yemicem dedim.Hadi kızım güzel kızım dedi ben yemicem dedikçe sesindeki şefkat tonu ''belanı s.kerim kak ye!''ye dönüşünce kalktım.Gelmeden önce istediydim annem mercimakli köfte yapmıştı.Nenemi,teyzemi ve babamın sakin halini görünce coştum ha coştum.Ağzıma geleni içimde biriktirdiğim her şeyi söyledim.Ağladım bağırdım.Ama kibar kibar konuştum sövmedim (sövsem ağzımı kırarlar,yemez) ama affedersiniz itin götüne soktup çektim.Bir yandan da babama yüklenmedim ki aramızdaki para bağına zarar gelmesin.Babam sakindi zaten benim tarafımı tuttu.Annem sinirlenip cevap verdikçe ''sus avrat'' dedi.Anneminde tepesi attı ''Kızına sus demiyorsun ama hiç!'' dedi.'Kızına'?Ulan her sinirlendiklerinde beni kabul etmiyor bunlar!Benden bahsederken hep 'senin kızın' deniliyor.Babam ''boşver kızım yemeğini ye'' dedi.''Yemicem!'' dedim.Okadar laftan sözden salya sümükten sonra oturup yemeği yiyemezdim.'Oda'ya gittim.

Olan mercimek köfteye oldu amına koyim.

TARAKLI (Ben Nasıl Anarşik Oldum?)

Bir öğrenciyi en mutlu eden anlardan biri hocanın gaf yaptığı andır.Taraklı ne zaman saçmalasa çikolata yemişçesine endorfin salgılıyorum.Kendisi 68 döneminde İstanbul Üniversitesi’ni 2.likle bitirmiş.Kargaşa nedeniyle ödül neyim alamamış çok içerlemiş(İyi olmuş ibneye).Kendisi efendim Fransızca biliyor.Bilmez olaydı!Ulan her şeyi Fransızcaya çevirip tahtaya yazıyor,‘‘merde!’’ diye bağırasım var!Geçen Thomas Hobbes’u ‘‘Obbes’’ diye yazdı.Bunla da yetinmedi ‘‘insan insanın kurdudur’’ sözünü ‘‘Fransızca’’ yazdı..Arkalardan biri ‘‘iyi de hocam Hobbes İngiliz değil miydi niye Fransızca konuşuyormuş bu adam?’’ dedi.Omuzlarımı titrete titrete ‘‘tıssie’’ diye güldüm.Mal anlamıyor bir de bozulmuyor.Yurdun önemini anlatırken ‘‘ana gibi yar yurt gibi diyar olmaz’’ dedi.Onun yurt değil Bağdat olduğunu söyledik.Güldük.Yine anlamadı mal! ‘‘Gözümden sinek kaçmaz!’’ diyor o sinek bi yerine kaçsa ya..Bir de ‘‘sinir dengemi bozmayın’’ diyor,bir kamyon Adanalı doldurup getirtcem dövdürcem bi gün az kaldı…
İlk vizemiz onun dersindendi.Amfiye bi girdik…Hani böyle koltuk oluyo yandan masamsı bi şey çıkarıyorsun hah ondan işte.Götler solağım ben!Solaklar için yapmışınız mı?Yok!Cingar çıkarayım ortalığı birbirine gatayım dedim ama sınav korkusuyla bacaklarım titrerken etkili olamayacağım kanaatine vardım.Neyse oturduk falan.Bi asistan var Taraklı’nın .mına koyim sanki okulun sahibi,havasından geçilmiyor ibnenin,Galatasaray mezunuymuş (hafiften havasını anlamıyor değilim hani..).Küçümsedi bizi bi güzel.Amfi de sıcak felaket ama benim ellerim buz tuttu.İlk 20 dakika kağıda baktım.Sınavdan sonra yüzümüzdeki mallık ifadesiyle yemeğe vurduk kendimizi Ece'yle.Öyle bir buhran içindeydim ki yanıbaşımda duran Işıl'ı uzun süre farketmedim.Yurda gelince saatlerce uyudum(bi ara annem aradı küçük emrah gibi konuştum,çemkirecektim yapamadım..).Sonra ‘‘ahlak kuralı’’ yerine ‘‘görgü kuralı’’ yazdığım gerçeği bi anda tokat gibi çarptı yüzüme,görgü ne lan??!Kağıdımı okuyan ağzı yerine her yeriyle gülecek.Bi ara sınav kağıdıma ''FEVKALADE'' falan yazarken buldum kendimi..En çok insanları izledim ne güzel yazıyorlar lan falan dedim.Net 10 almayı bekliyorum eğer daha fazla gelirse(12 falan) kesinlikle hocanın iyimserliği.
Tarihi de yanlış yazdım.8 kasım 2010 yazdıydım sonra dedim rakamla yazayım 8.10.2010 yazdım.Bu kadar s.kindirik bir insan nasıl olunur…Sınav anında ‘’10 kişinin kağıdını okudum 10u da yannışş!Kitap dışında hiçbir cümleyi kabul etmeyeceğğimm!’’ dedi.O an ‘‘ya bi sigdir git Taraklı!Hukuktan mumuktan soğuttunuz beni.Yasaların amına goyim anarşik ettiniz lan beni!’’ diye düşündüm.Kağıdıma döndüm, ‘fevkalade’ yazdım.

  Taraklı’ya açık mektup:
İstanbul Üniversitesi’ni 2.likle bitirip bu yaşta haaalen yardımcı doçent miyiz Sevgili Taraklı?Evet…Bi hocamız daha var 7 yılda bitirmiş okulu he mi?Adam profesör mü?Evet.Yüzümdeki ‘‘benim başka diyecek bir şeyim yok hakim bey!’’ diyen Hollywood oyuncusu ifadesini gördün mü?Keşke göreydin…

3 Aralık 2010 Cuma

Blog Yazabilmek

Yazarım yazmasına da üşeniyorum aslında çok.Bilgisayarda yazmak hem hızımı hem de verimimi düşürüyor.Oysa kağıt-kalem ikilisi hem rahatlık hem de ilham vaadediyor.Ondandır ki haftalar geçiyor ben bi nane yayınlamıyorum burda.Kağıda yazdıklarım var,bilgisayara geçirmeye üşeniyorum.Bilgisayarda yazdıklarım var,burda yayınlamaya üşeniyorum.Neyseki maaşlı çalışmıyorum yani burda.Bi de vizeler falan vardı onlara çalışayım diye elim değmedi blog işine.Çalışmam da bir boka yaramadı ya hani,neyse açmayacağım bu konuyu...

Sonuç itibariyle günü gününe yazmam,zor.Ama ayda bir böyle bi patlama yaşayabilirim.Küçükken de 'günlük' değil 'aylık' tutardım zaten ben.

''Bi Kaave İçelim??''

Güzelim pazar günü…
7'de uyandırsın diye kurulan saate aldırmaksızın bi 5 dakka daha uyuyum.. demeler irkilerek uyanınca saatin 8 olduğunu görmek..
Yine kahve için yemekhaneye indim(sanki kafeinin bünyeme etkisi oluyormuş beni ayık tutuyormuş gibi...).Kimse uyanmamıştı...Hazırlanmış kahvaltı tabakları bile yoktu!Belgin Abla ''hayrola erkencisin'' dedi.Bende gerindim : ''Ders çalışcam!''.Kahve için sıcak su yokmuş beklemem gerekiyordu.Bekledikçe depresyona girdim...
Bütün arkadaşlarıma uyanın lan!'la başlayan mesajlar attım.İki gün önce salak salak rüzgara karşı yürüyüşümün cezasını boynuma sarılı atkıyla yutkunamamakla ödüyordum.Suyun ısınmasını beklerken düşüncelerim ordan oraya sıçrayacak,kendince çıkarımlarda bulunacak,plan yapacak,dünü ondan önceki günü çok önceki günleri ölçecek tartacak..
O sırada bi kız hapşurdu.''Çok yaşa!'' dedim.Ufaktan şaşırdı.Tanımama gerek yok biri hapşurursa çok yaşa derim.İyi yaşa demem.O iyi yaşa lafını çıkarana da çok takığım!Bir anlık insanın kalbi mi duruyormuş neymiş hapşururken onun için çok yaşa diyormuşuz.İyi yaşa ne peki??Benim temennilerim iyidir ben iyi insanımdır önemli olan çok yaşamak değil iyi yaşamaktır hede höde der bu insan.Bu insan yoga falan yapıyordur secret'ın gücüne inanıyordur organik besleniyordur 'karmanın öğretileri' falan diyordur.
Dünyanın en kötü durumlarından biri de insanın aklından espri geçmesi...Gülecem gülemiyorum-ki kendi yaptığım espriye de gülmek müthiş eziklik hissiyatı veriyor bir yandan da durduk yere gülen insan pek iyi bir imaj çizmiyor..Dur boşa harcamayayım arkadaş ortamında yapayım ben bunu diyorum ama unutuyorum.Hatta blog açtım madem yazayım bunları diyorum.Aklıma şahane bi espri ya da şahane bi ayrıntı geliyor,işime yarar diye not edeyim diyorum kalemi kağıda yaklaştırırken unutuyorum.Bazen not alıyorum daha sonra  o nota bakınca ne olduğunu unutuyorum.Yoksa şahane komik bi insanım aslında.Unutmasam işte...
Off bi de dizginleyemiyorum kendimi..Eğer espri yapmışsam ve tutmuşsa gülen olmuşsa ve o gülen sonrakilere de çok gülmeye devam ediyorsa..ooff yapmasa keşke onu!Bir iştahlanıyorum bir şımarıyorum ardı ardına patlatıyorum!Sonra durup düşününce ne kadar bokunu çıkardığımı ne kadar yavşak bi insan gibi davrandığımı görüyorum...
Belgin abla ''su hazır Berit!'' deyince tam ünleme denk gelen yerde ayıktım.''He taam alayım ozaman''.Odama çıktım.DiaSa poşetlerinden birini çöp kutuma yerleştirdim,poşet olmayınca çöpü toplamak biraz zorlaştırıyor temizlikçi teyzenin işini.Yani hem milletin işini yapıyor  hem de çöp kutusuna hunharca atılmış çöplerimizi eldivenli elleriyle çıkarmaya çalışıyor.Çok kasılıyorum ama...Çöp atarken odayı kirletirken hep o teyzeyi düşünüyorum.Şunu şöyle atayım da kadın rahat alsın şurayı da sileyim elime mi yapışır aman yere bişey dökmeyim derken iyice gerildim!Bi de teyze bana ''siz'' diyor yeminle ağlayacağım artık!Aramızda nasıl bir hiyerarşi olabilir ki?Pisimizi kirimizi temizlediği için derin bir saygı duyuyorum ben ona!Yolda bile geriliyorum bu yüzden.''Yere bir şey atmayim lan belediye işçileri babamın işçisi mi ayıp lan''.Okulda su beleş diye sanırım sınıf arkadaşlarım deli gibi su içiyorlar.Ders çıkışında o plastik bardakları (biçoğunda da yoğun parlak ruj izi var) bırakıp gidiyorlar.Amfiden çıkarken yetişebildiğim tüm bardakları alıp atıyorum.''Ayıp lan babamızın temizlikçisi mi onlar!''.Tamam karşılığında para alıyorlar ama ben rahatsız oluyorum,tanımadığım insanlar arkamı topluyor.Magazada öylesine kıyafetlere bakarken 'yardımcı olmak' adına gelen gitmek bilmeyen magaza çalışanlarının yarattığı o sevimsiz his gibi...Bu çalıştırmaya kıyamadığım insanlar işleri gereği bunları yapıyor ve karşılığını alıyorlar.Peki ya annem??Benim çilekeş garip anam??Hem karşılığında para almıyor hem de dur durak vermeden çalıştırıyordum ben onu!Hiçte acımıyordum.Yine yanında olsam yine çalıştırırım,acımam.
Arkadaşlarımdan biri mesajıma cevap verdi.Bi baktım mesajın gelme saati 1 saat öncesini gösteriyor.Önce kavrayamadım,sonra saatler geriye alınacaktı diye hatırladım.Mecidiköyde Cevahir’in orda ki ekranda diyordu.Yanımdaki erkek insanı okumuştu ‘yarın gece saatler geriye alınacakmış’.Ne rezil bi randevuydu Allaam hayatımda en mal olduğum anlarda ilk sıraya yerleşebilir o derece.Aramızda şakayla karışık bi etkileşim vardı.Görüşünce konuşuruz belki birbirimizi severiz belki sevgili bile oluruz düşüncesiyle buluşmuştuk.Sevgili olmadık.Ben demiştim konuşkan biri değilim dünyalar kadar yazarım ama iş konuşmaya gelince samimi olmamız lazım.Önce soğuk sevimsiz çekingen gelebilirim ama samimiyeti kurunca çok yavşak çok geveze olurum ‘bi sıs lan yeter’ lafını duyarım.Ama yani bu kadar da mallaşacağımı tahmin etmiyordum.Metrobüs durağında beni beklerken gördüm onu.Resmen yanından geçip gidecektim.Yanyana yürüyek konuşak ama hiç birbirimizin yüzüne bakmayak istiyordum.Çünkü güzelim saçlarım rüzgarı yedi ha yedi ne halde olduğunu bilmiyordum.Ne derece korkunç görünüp görünmediğimden haberim yoktu.O rahattı habire espri yapıyordu.Kimi esprilerini daha öncekilerden de duymuştum.Erkekler net üzerinde bi site yapıp espriler yazıyorlar ‘oğlum çok tuttu hatun çok güldü sizde yapın hadi bakim meh meh’ tarzında birbirlerine yardım ediyorlar bence,bundan çok pis kıllanıyorum.Ama duymadıklarım da vardı.İyi gidiyordu komikti.Benim de konuşmamı istiyordu.Ama anlatacak bir şeyim yoktu.Zaten onun anlattıklarının da bi çoğunu dinlemedim,dinleyemedim.O sırada zihnimde geziniyor anlatacak bir şeyler arıyordum.Ama yoktu.Boş ve karanlık bi odaydı.’Bize gidelim bi kaave içelim’ dedi.Şimdi ilk seferden eve gidilmez,ben gelmek istemedikçe dalga geçti.‘11.buluşmada anca gelinir o da zaten artık evlilik yolu görünmüştür di mi ehe ehe’ dedi.O mantıktan kaynaklı bi istememek değildi.’Zor kızmışım meğersem meh meh’ dedim.Ne kadar modern düşüncelere sahip biri olsa da ben evine gidince ‘verici kız’ olcaktım vermesem de öyle olcaktı adım.Ama işte ilk aklıma gelen sebep bu değildi…Çizme giymiştim yağmur yağabilir diye,yağmadı.Hava deli gibi soğuktu ama.Buna rağmen çizmelerin içinde ayaklarım terledi ha terledi.Çıkardığımda ne kadar kokacağını tahmin edemiyordum.Hani bana ‘gel ayakkabıları çıkarmadan dolanıyoz biz evde’ falan diyeydi giderdim belki (yok yine de gitmezdim).Birde dünyanın en saçma çoraplarını giymek gibi bi huyum vardır benim.Zaten kimse görmüyor deyip yaşımdan çok uzak çorapları tercih ederim.Bazen baba çorapları giyerim.Ama o gün..Parmaklı çoraplar giymiştim.Rengi deseni falan harbi komik evde giydiğimde gözümü çoraplardan alamıyorum palyaço gibi hissediyorum kendimi gülüyorum seviyorum falan.İlk buluşmada o çorapları görsün istemedim.Heleki o çoraplara sokulmuş pantolon paçalarını görmemeliydi.Adriana Lima bile olsam o tablo o yaman tablo bitircekti beni…Deli dana gibi dolaştık durduk mecidiyeköyde,yolu döndürüp dolaştırıp evine getiriyordu.Ben gelmem diyordum.Velhasıl soğuğu dekoltemden yiye yiye manzarası da olmayan yollarda yürüdük durduk.Dediğim dedik biri gibi davranmayı da seviyorum arada,çok zor bi kızmışım hiç ikna olmazmışım izlenimi yarattım.Oysa ard nedeni çoraplardı…Dönüşte birlikte gidecektik.Yol boyunca ben yine susacaktım daha fazla eziyet etmek istemedim ‘sen gelme yorulma şimdi ben giderim’ dedim.‘Gidebilcek misin’ dedi ‘tabii ya ne sandın’ dercesine baktım.Ama gidemedim işte.İlk gördüğüm vasıtaya attım kendimi o da ters yöne gidiyormuş.Baktım millet iniyor bende indim.Edirnekapı yazıyordu.Cinsiyetimi temsil edecek tek insan bendim.Beşten fazla adam yoktu.Yaş olarak da genç değillerdi.S.kemezler lan dedim.Sonra bi dayının yanına gittim sordum söğütlüçeşmeye nasıl gidilir diye o da gidecekmiş yanında bekledim dayının.Karşıdan karşıya geçeceğim zaman da aynısını yapıyorum.Bi dayıyı gözüme kestiriyorum yanında bekliyorum o yürüyünce bende yürüyorum adamın en ufak hareketiyle atılıyorum.Erkek insanı o anda mesaj attı : ‘tekrar görüşmeyiz herhalde’.Görüşmedik.Köprüden geçerken 29 ekim sebebiyle lazer mazer takmışlar laa ne güzelmiş diyerek alık alık onu izledim.
‘‘Ne büyük mallık.’’ şimdi düşününce...Farketmeden kar ettiğim o 1 saate sevine sevine mini çakal hissiyatıyla aşağıya indim.Oturma salonunda Avon kataloğu buldum.Parfüm tanıtılan sayfalardan bazıları kokulu oluyor,burnuma yaklaştırdım.Kağıt kokusu geldi.Bi kere de kataloğun ilk geldiği ana denk gelmedim ki.Geçmiş yıllarda dersanedeyken bi kız Avon satıyordu ben de parfüm sormuştum testerını getirecekti.Erkek parfümüydü.Avon’un erkek parfümlerini övdü.Ne kadar erkeksi olduğunu falan filan anlattı ‘‘İÇ GICIKLAYICI’’ dedi.O an susup kaldım.Daha sonra o kızın kapanması bi tesadüf olamazdı (tevakuftu belki).Katalog,ağzı aralık şuh bakan kız fotoğraflarıyla doluydu.Bol güzel kız fotoğrafından sonra daha da çirkinleştim sanki.Bi kızın saç kesimi benle aynıydı fakat o perçem bende niye öyle durmuyordu?Jojoba,sandal ağacı,tonik en çok geçen kelimelerdi.Bir de yeni kelime öğrendim ‘kütikül’.Ne demek bilmiyorum ama kütikül işte kütikül değişik.
Saatin geri alınmasıyla kar ettiğim bi saatte böyle oyalndım,durdum.Tadı da damağımda kaldı demek ki sonraki saatler de böyle geçti.

5 Kasım 2010 Cuma

''Önce Bunları Kaldır Bence''

Saat 08:06
  Güzelim tatil gününde yurtta ilk kalkan öğrenci olarak 07:16'da yemekhaneden kahve için sıcak su aldım.Kahvaltı tabaklarının hazırlandığını görünce bir an için sevinmiştim(tek uyanan ben değilim lan!).Ama tek uyanan bendim..Günü gününe çalışan güzel insanlar ''tatil lan bugün uyuyayım öğlene kadar,öğleden sonra çalışırım ki'' dediler.
  Peki ya ben?
 Sene başında kendime söz vermiştim,günü gününe çalışacak sınavlar yaklaşınca da ''hazır'' olduğum için asla ve de asla strese girmeyecektim.Türk mantığıyla değil Alman mantığıyla çalışacaktım.
  Sonuç : 188 sayfalık birikmiş medeni,ilk 10 sayfaya zorla çalışılmış anayasa,notları hala temize çekilmemiş ekonomi,bir nota bile sahip olmadığım hukuka giriş...
  Bugün için planım erken kalkıp ders çalışmaktı.Hemen de di'li geçmiş zaman kullanmayayım,bence çalışırım da yani çalışacağım..Ama 7'de kalkmama değmeyecek.Zira en iyi ihtimalle 09:00da anca başlarım..
  Sabah sabah çok fazla şeyi sorgulayıp depresyona gireceğim gibi.Feridun Düzağaç ve ben..Bizim dinmeyen acılarımız var.
  Sonuçlar açıklandığından tercih dönemine kadar olan bir dönem babamla mücadele ederek geçmişti.19 yıldır çıkmadığım şehrimden önümüzdeki 4 sene daha çıkmamam isteniyordu.Ama deli gibi sevdiğim şehrimden çıkma zamanı gelmişti,geçiyordu.Ve İstanbul'a geldim.İlk senesinde kazanmış olan arkadaşlarımın varlığından mıdır yoksa efendim bu sene içerisinde buraya bir kaç defa gelip gitmemden midir nedir her yer tanıdık gibi,hiç zorluk çekmiyorum.Arada kayboluyorum sonra bir şekilde yolumu buluyorum.
  Eve çıkma planlarıyla gelmiştim.Hiç ummadığım bu okul gelmeyeydi eve çıkabilirdim de.Ama arkadaşlarım ve ben farklı yakaların insanlarıydık artık...
  Yurdum var,sevdim de yani.Oda arkadaşım..İyi..İyi yani...(başka bir yazının konusu).İnsanın odasını başka biriyle paylaşması tuhafmış.Kendi dağınıklığımı seviyorum da onunkini..pek sevemedim!
  Bu şehre ilk adımımı attığımdan beri ufak tefek sakarlıklarım ayuka çıktı.Sanki dandik bir romantik komedi filmindeymişim gibi başıma gelmeyen kalmadı (romantiği eksik ama)!İlk bindiğim taşıtlarda önce bi kafamı çarptım sonra hiçbir şey olmamış gibi oturdum.Ama gayet bozulmuş,etrafa en negatifinden enerjiler yayarken ne derece 'hiçbir şey olmamış gibi' oldu bilemiyorum.Ulan boyumda 1.80-1.90 da değil ki yani!Nedir bu standartlara sığamama!Minibüs,dolmuş,uçak,metrobüs,vapur.. derken aklım azalarak bitti bence.
  Hele ki bikaç hafta önce başıma gelen..Ağlamakla gülmek arasındaki o ince çizgide içimde çok fena sinir krizleri geçirdim.
  Günlerden pazartesi..Sabah 4 saat dersten sonra paşalar gibi abimlere gider yıkanmış,ütülenmiş çamaşırlarımı alır gelirim diyordum.Öğleden sonraya konan süprüz yumurtalık ders bile beni caydıramamıştı.Derken beynim bulanmış bir şekilde Kadıköy'e gittim.Rıhtımdan Kartal minibüsüne bindim.Maltepe civarında ''lan okulun ordan Kartal minibüsü geçiyordu ki E5 üzerinden..Niye mal gibi Rıhtımdan bindim ben?'' diye düşünürken neden minibüs E5 üzerinden geçmekteyken bu düşünce kafamda canlanmadı bilemiyorum.O sıra ön koltuktaki keli inceliyordum.Bi ara saç dönümü inanılmaz olan bir ergen yüzünden hipnoza girmiştim zaten.Yengem abime akşam yemeği götürecekmiş,hastanede buluşalım dedi.Arada oluyor,sesim çok çıkıyor,şöföre(şoför,şöfor?) ''Kartal araştırma hastanesini geçtik mi dayı??'' diyebildim.O da yok dedi gelince söylerim.İstanbul'da bir şöför gelince söylerim diyorsa söylemiyor...(Bu da başka bir yazı konusu.Ama minibüs şöförlerini tenzih ederim.Hiç uyarmamazlık yapmadılar.)Yine de kasıldım.Ulan geçtik mi geçmeyeydik burası mı ki söyliycek mi ki derken, söyledi, indim, hastaneye girmek için yengemi bekledim.Abimin nerde olduğunu aramakla strese giremezdim.Yengem geldi elinde çamaşırlarımın olduğu poşeti aradım, yoktu.Yanık bölümünde nöbet tutan abimi bulduk.Pembe gibi hastane kıyafeti,kafasında mavi bone.Akşam yemeğimizi hastanede yedik.Abimin beni gördüğü andan itibaren başlayan belli bir dalga geçme dozu vardır.Bitirmesini bekledim.Kafasındaki boneye,üstündeki pembeye,yengemin ev hamburgerlerinden bulaşmış ağzının kenarındaki ketçapa aldırmaksızın benle dalga geçti.Sonra o vakur,altında kibir yatan mütevaziliğiyle : ''iyi ki doktor olmamışsın iyi ki!Zor meslek....'' dedi.He abi haklısın abi dedim.Sonra ''yenge kalksak mı ki ben eşyalarımı alıcam'' dedim.''Aaaa sen bizde kalmayacak mısın''la başlayan ''kal bu saatten sonra (18:30 = hava kararınca bir kız dışarda olmasa gerek) gitme''yle devam eden konuşmasını dinledikten sonra ben gideyim dedim.Sabah o eşyalarla okula gidemem.Sevgili abim ''utanıyor musun eşyalarından?'' dedi.Ne alaka bakışıma yanıt olarak ''senin donun senin sütyenin'' diye bir mantık yürüttü.Arkadaşlarım donumu sütyenimi  çıkarıp aaa Berit'in donu da ne büyükmüş (arada lafı sokuştur hemen..) mü diyeceklermiş.
  Taşıyamam dedim.Tek kelimeden oluşan net cevaplar silsileme devam ettim.Rıhtımdan inince Boğa'ya kadar taksi tutmamı söyledi yengem.Yanıma okadar para almamıştım.Yol paramı (gidiş-geliş = 4 tl) ayırıp gerisini fotokopiye verdiydim.Abim gerinerek cüzdanını çıkardı.''Al bakalım öğrenciye yardım'' diyerek bir 50lik attı masaya.Deli gibi o 50liği istiyordum!Ama alamazdım.Eğer alırsam ''Berit'i ben okuttum,cebine harçlığını koydum olacaktı.''Bozuğun yok mu ya?O kadarına gerek yok''dedim.20lik çıkardı; ''al bakim eferin dedemin dediği gibi hırpo olma'' dedi (Cümlenin gelişiyle gidişi gayet kafamı karıştırdı.50lik yerine 20liği almak hırpoluktu fakat o ''eferin'' ?Beynim bulandı yine...).
  20yi cebe attım.Yengemle eve gittik.Poşeti aldım çıktım.Adana'dan Antep'e gidilebilecek bir yolculuk süresiyle Kartal'dan Rıhtım'a vardım.Taksi tutacaktım?
  Yağmur çiseleniyordu.Yürürüm lan paramda cebimde kalır dedim.Karşıdan karşıya geçtim.Tam Mado'nun önünde elimdeki poşet hafifledi.Algılamam enaz 20-25 saniye sürdü.Lensli gözlerim gördüğü şeyi kabul etmiyordu.Tıpkı çok kilolu olmasına rağmen tayt giyen orta yaşlıyı görmek istememek gibi.Yağmuru inceden inceden yiyen karton poşetin altı lak diye açılmış tüm çamaşırlarım kazaklarım ceketlerim Kadıköy'ün orta yerine saçılmıştı.Abimin utanıyor musun dediği çamaşır sınıfına girenler evet utandırıyordu şimdi...Sütyenlerim kaldırımda duruyordu.Ugg'lı bir kız yardım etmemi ister misin dedi mahçup mahçup.Poşetin var mı dedim.Yok dedi.E güzelim nasıl yardım edeceksin ozaman?Karton poşetin ağzını kapattığım naylon Bershka poşetine elime geçeni sıkıştırmaya çalıştım bir kısmını da çantama dolduruyordum.Bırakıp kaçasım vardı ama Zara'dan aldım lan ben onları!Bir kız elinde poşetle koşarak geldi.Algım poşet üstündeydi.Kızı tarif et deseniz,edemem.Baktı ben bir halta yaramıyorum, kıyafetlerimi poşete doldurmaya başladı.İlk sütyenlerimi poşete koydu ''önce bunları kaldır bence'' dedi.Kendi kaldırdı.Derledi topladı poşeti de elime tutuşturdu.Yavşak gibi saol yaa çok saol diyebildim.Yerden şemsiyemi kapıp hızla olay mahalinden uzaklaştım.
  İçimdeki Feridun ağlamak üzereydi hemen nevrotiğe bağlayacaktı fakat diğer yandan içimdeki Demet(Akalın) elleri havada ön dişlerini çıkara çıkara kahakaha atıyordu.Hayatımda bir kere koşmuştum 5 yaşlarındaydım at kovalıyor sanmıştım.Ve hayatımda bir kere hızlı yürüdüm,gecenin içinden geçip giden sakarlık abidesi olarak kalmak için,hatırlanmamak için.Rezil olmamdan çok yıkanmış ütülenmiş kıyafetlerimin tekrar yıkanması gerektiği çok pis sıkıyordu canımı…Hınçla yemekhaneden geçerken yurt çalışanı Belgin Abla ''yorgun gibisin'' dedi.O an gözlerim doldu.Bir iki saniye konuşamayarak heycan yarattım.Sonra da anlattım.''Hiç yukarı çıkarma ben yıkatayım onları'' dedi.Deli gibi sevindim!Sonra ben,Belgin Abla ve yemekhanedeki kız ''Burası İstanbul; kimse kimseyi tanımaz,hatırlamaz'' kanısında hemfikir olduk.
  [ Saat 09:17
   En iyi ihtimalle 09:30’da ders çalışmaya başlanır..]